PABLO NERUDA...


Advertisement
Chile's flag
South America » Chile » Santiago Region » Santiago
February 24th 2018
Published: May 17th 2018
Edit Blog Post

GÜN 23 24 ŞUBAT CUMARTESİ:

Çok güzel bir uyku ..

İşte budur…

Hava şurup gibi… kahvaltıya 8:00 de indim.

Çok şık bir kahvaltı oldu ..

Toparlanıp kendimi sokaklara vurdum.

“Plaza de Armas” (olmazsa olmaz…muhakkak bir Plaza de Armas olacak )ki şehrin merkezi olarak kabul ediliyor bize yürüme mesafesinde…

Yine kompakt bir meydan ..

Kocaman bir kilise..Devlet daireleri..ortada bir park ..parkın içinde heykeller ..

Ne ararsan var ama wi-fi olan bir kahvesi yok..

Plaza de Armas tavaf edildi…Her tarafını dolaştım ..

Sokak satıcıları dikkati çekecek kadar fazla ..

Kentin ortasında, pis bir dere akıyor …

Derenin tek faydası, bu dereye bakarak şehrin neresinde olduğunuzu çabuk çıkarıyorsunuz…

Derenin öte yanında, çelik konstrüksiyon bir kilise vardı .

Dikkatimi çekti gidip ziyaret ettim.

Hava sıcak… güneş daha fazla kavurmadan otele döneyim dedim .

Dönüş yolunda Güzel Sanatlar Müzesine daldım…

Harika bir yer…. beni çok mutlu etti..dolaşmaya doyamadım..

Çok heybetli bir binaya ,müthiş sergiler düzenlemişler ..

Bayağı keyiflendim..Müzeden sonra çok yakında bulunan otelime döndüm..

Duş ilaç gibi geldi..

Öğleden sonra Pablo Neruda’nın evini ziyarete karar verdim..

Bize çok yakınmış…Kocaman bir parktan geçtim..

Parkta binlerce kişi var ..talebeler ..gençler…aşıklar ..hepsinin ama istisnasız hepsinin elinde bir telefon bir şeylere bakıyorlar..

Ben herhalde iletişim şirketi bir şeyler dağıtıyor veya bir yarışma,bir etkinlik var diye akıl yürütüyorum..dayanamadım sordum ..

Yok öyle bir şey..Zaten parkta Wi-Fi yokmuş…

Ne izliyorlar ? ne yazıyorlar ? merak ediyorum..

Cep telefonu dünyayı teslim almış arkadaş …

Pablo Neruda’nın evini buldum.

Evi müze haline getirmişler ..

Ziryaret için bayağı para istiyorlar..

Komünist bir şaire hiç yakışmamış..

Biraz Botero'dan bir şeyler kapması lazımmış ..

Üstelik Kendisi Nâzım Hikmet adına Barış Ödülü almış.

Bir kongrede Nazım Hikmet ile ilgili 'Onun yanında biz şair bile olamayız' diyerek Nazım’ı övmüş.

Her neyse, Şilinin ve Dünya’nın önemli yazarlarından birinin yaşadığı mekanı ziyaret etmek güzeldi..

Dönüşte, "Kızıl ev" denilen yeri ziyaret edip,Santiago’nun havalı ortamı sayılan Paseo Bellavista’ya daldım..

Burası anladığım kadarı ile havalı olması için yatırım yapılmış bir yer..

Pasaj içinde heykeller,resim sergileri ve şık kafeler var..

En kral kafesine çöktüm ve biramı ısmarladım..

Bu Santigo, beni mutlu ediyor ve ülkemi düşündükçe hüzünleniyorum..

Gençler rahat ..huzur içinde parklara yayılıyorlar..spor yapanları var..Sevgililerinle öpüşüyorlar…çimenlere yayılıyorlar ..

Gençler mutlu ve keyifli..mutluluk her yerde hissediliyor.

Benim de ülkem için özlemini çektiğim bir ortama tanık oluyorum..

Kendim için bir şey istiyorsam namerdim ama gençler adına geçen zamana yazık oluyor..

Otelime döndüm ve azıcık Santiago tarihine dalıverdim ..

Her ne kadar Şili Parlamentosu Congreso Nacional 1990'da demokrasiye dönülmesinden bu yana Valparaíso'da yerleşik bulunsa da, Santiago tartışmasız Şili'nin politik ve ekonomik merkezidir.

1540 yılında, Peru da yerleşik Fransisco Pizaro tarafından görevlendirilen, Pedro de Valdivia, Cusco dan kalkarak buralara kadar gelmiş ve Mapocho nehrine (onlar bu dereye nehir diyorlar ) vararak şehir kurma kararını almıştır.

Santiago, 12 Şubat1541 tarihinde Pedro de Valdivia tarafından kurulmuştur.

Kuruluş töreni, bugün şehir merkezinde bir park olan Santa Lucía tepesinde yapılmıştır.

Valdivia'nın burayı seçmesinin sebebi, Mapocho nehrinin burada büyük bir ada oluşturmuş olmasıdır.

Bu konum, şehri Mapuche saldırılarından korumak için uygundur.

Buna rağmen daha 1541'de ilk saldırılar başlamıştır.

13 Mayıs1647'de 12.000 kişinin öldüğü ağır bir deprem, şehri harap eder.

Tüm tarihi boyunca Santiago maalesef sayısız deprem geçirmiştir.

1800’lere varıldığında artık bağımsızlık çanları çalmaya başlamıştır..

Şehrin güneyinde bulunan ovada,5 Nisan1818'de Bernardo O'Higgins kumandasındaki Şili kuvvetleri, İspanyolları Maipú Muharebesi'nde mağlubiyete uğratarak, ülkenin bağımsızlığını kazanmışlardır.

Bugün Santiagonun en büyük caddesi sayılan Alameda da “O Higgins “adını taşımaktadır.

Tabi ben bu İrlanda çağrışımını bir türlü anlayamadım.

Daha sonra baktım …hazret İspanyol-İrlandalı tuzu kuru çiftçi aileden geliyor.

Meslek olarak askerliği seçmiş ve şaka değil İspanyolları bayağı defetmiş.

Burada ilginç olan husus bu kadar deprem geçirmiş olmasına rağmen ,şehrin nüfusunun inanılmaz bir hızla yükselerek 5 milyona varmasıdır .

Otelde biraz dinlendikten sonra, akşamüstü otelime 20 adım mesafede “Cervezaria” ya daldım.

Muhteşem bira eşliğinde patates tava ..

Porsiyon belki de 3 kişilik ..Akıllıca…. zira patates bitinceye kadar tekrar,tekrar bira ısmarlıyorsunuz ..

Patates kaç para ? Bira kaç para ?


Gözün kör olsun Marketing !!!


Etrafımdaki millet o denli keyifli ki anlatamam.

Yıllar önce Barcelona ya ilk gittiğimde, etrafımdaki insanların mutluluğunu anımsatıyor bana..

Santiago gerçekten mucize bir şehir ..

İnsanı iyi ediyor.... bana özellikle La Paz dan sonra ilaç gibi geldi..

Fırsatınız olursa gidiniz ve programa alınız…

Büyük Usta Neruda’nın bir şiirini saygıyla paylaşıyorum :

Gülüşün

Al ekmeği benden
istersen havayı da;
ama gülüşünden mahrum etme beni.

Koyma gülsüz
ve çiçeksiz beni,
sevinciyle coşarak
parıldayan sudan
ve senden yayılan
gümüşün kıvılcımlarından.

Bu çetin ve uzun kavgamdan
yorgun gözlerle dönerim
ve görürüm ayaklar altında
bu değişmeyen toprağı;
ama o sevecen gülüşün
yükselir gökyüzüne peşimden
ve ardına dek açar
yaşamın tüm kapılarını benim için.

Sevdalım, zifiri karanlıkta bile
gülümse bana
ve ansızın saçılıyorsa
kanım sokak taşlarına,
gülüver
çünkü gülüşün eştir
yalın bir kılıca.

Sonbaharda denizle birlikte
gülüşün coşturmalı
köpüren çağlayanını.
Ve sevdalım baharın
beklediğim çiçek gibi
gülüşünü ararım
mavi çiçeği, gülü
yurdumdan seslenen.

Gül gecenin şavkında
gündüzün aydınlığında
gül yamru-yumru
sokaklarında adanın,
gül sana sevdalanmış
şu ipe-sapa gelmez adamın bakışında,
ama ben gözlerimi açtığımda
ve de kapadığımda onları,
ve ayaklarım götürüp
geri getirdiğinde beni
al benden ekmeği, havayı,
ışığı, baharı,
ama mahrum etme
gülüşünden beni
işte o zaman ölürüm gayri.

Çeviri: Fahri Özdemir

Pablo Neruda
Kayıt Tarihi : 7.4.2002 13:17:00

Günün Görselleri aşağıda :
























Additional photos below
Photos: 10, Displayed: 10


Advertisement



Tot: 0.087s; Tpl: 0.017s; cc: 7; qc: 23; dbt: 0.0293s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1; ; mem: 1.1mb