PARIS-LONDRA...

---

GÜN 26 27 ŞUBAT SALI:

Sabah, harika bir kahvaltı yaptım.

Yumurta bilem vardı…

Yürüyerek Milli Kütüphaneye gittim.

Müthiş bir bina..

Orta yerinde önemli bir alanı, sadece bilgisayarlara ayırmışlar artık eskisi gibi öyle sayfa çevirmek falan yok ..

Tüm bilgilere digital olarak erişebiliyorsunuz…

Fakat klasik kütüphane formatını koruyan odaları da var.

Özel izinle, üst katta sadece yetkililerin erişebildikleri bir odayı ziyaret ettim.

Resim çekmeme de izin verdiler..

Aklım uçtu….Bu kadar etkileyici bir kütüphane odası görmemiştim.. çok beğendim..İnsan bu odada yıllarını geçirir…

Bu katta aynı zamanda, “Pablo Neruda okuma odası” adını verdikleri bir bölüm var.

İzin alarak oraya da girdim..

Kendimi çok iyi hissediyorum..

Çıkışta aklım hala oralarda idi..

İnsanın o üst katta ki odalarda tez yazacağı gelir be…

Çok yakında, Paris-Londra dedikleri iki semtleri var orayı da ziyaret edeyim dedim..

Derli toplu, fakat fazla bir numarası olmayan mahalleler..

Yine yürüyerek, trafiğe kapalı "Paseo Ahumada" denilen caddeye gittim.

Ağaçlar altında, harika bir cafede kahve keyifleri yaptım..

Ne kadar güzel…. bir kahve ile mutlu olan insanlar görüyorum..

Dingin huzurlu insanlar görüyorum ..Özlemişim bu ortamları..Santiago ve özellikle Şili beni etkiledi ...bambaşka bir yer...


Ayağımdaki Crocs’ların bir tanesi delindi .."Artık beni terket" diye bağırıyorlar..

Arıyorum Crocs satan kimse yok ..

Sora, sora, tarif ettikleri "Bammers" diye bir yeri buldum ..

Crocs kalıbı ama kendi markalarını yapmışlar ..İnceledim… Çin malı diye küçümsedim almadım ..

İki gündür güzel bir yemek konusunda madara oluyoruz .

Bugün kararlıyım… Merced caddesinde son derece elit "The Singular" lokantasını buldum ..

Komik olan husus, bu lokantanın otelime 100 adım mesafede olması..

Oluyor böyle şeyler..

The Singular çok klas bir otelin lokantası..

Kapıdan girer girmez sınıf atlıyorsunuz ..

Garsonlar ve hizmetliler şimdiye dek gördüklerinize fark atıyor..

Masada bardaklar resmi geçidi ve bir ton çatal bıçak yan yana boy gösteriyor..

Sandwich ve Subway gecelerimin intikamını almaya hazırlanıyorum..

Caanım için, kendime bir et söyledim..

Şefin ,antre olarak,hoşluk olsun diye gönderdiği garip soslu bir karidesi, bir lokmada yedim yuttum..

Çok güzel yapmış yahu..

Etim aynı güzellikte idi..

Paraya kıydım ..hayatımı yaşıyorum..

Üstüne müthiş bir kahve ve ağzım kulaklarımda restoranı terk ettim..şahsiyetimi buldum be...


Otelime dönüp biraz dinlendim..

Notlarımı toparladım .

Delinen, Croclarımı inceledim ..ben bunları galiba Estonia Tallinn'den almıştım ..

Orijinal diye almıştım..

Baktım, bizimki de Çin malı imiş..bu günkü satıcılara ayıp etmişim.

Tekrar Ahumada caddesine dönüp,eskilerimle vedalaşarak , burun kıvırdığım terlikleri aldım..

Yeni terliklerimle, Plaza de Armas ‘ta şık bir cafe olan Marco Polo’ya oturup biramı ısmarladım..

Etrafı izliyorum..

Sokak şarkıcıları..sokak performansları..işportacılar..cehennemi bir kalabalık ..100 metreden farkına varılan turistler..her bir numara var..

Aklınızda olsun, Şili de dostların ve arkadaşların öpüşmesi tek yanaktan ..

Öyle kafaları tokuşturmak falan yok…

İzlediğim kadarı ile Şilili üreticiler, sadece işportacılara üretiyorlar..Hepsinde tıka basa aşağı yukarı aynı mal ve çeşitler sergileniyor.

Satış ? O yok ..

Yaklaşım güzel…Sadece işportacılara satmak dahi yeterli bence..

Buradan metroya binip, ünlü bir restorana gitmek üzere Alcantera’ya geçtim ..

Yol tarifi sorduklarımız arasında bir içtihat birliği sağlanamadığından ötürü, gereksiz yere yürüdüm..

Burası, biraz sapa olmasına rağmen, çok düzgün ve yeni bir semt ..

Benim lokanta da, vale falan çalıştıran ve pahalı arabalı ailelerin tercih ettiği bir yer..İyi yere tezgah açmışım...


Çok güzel bir yemek yiyip, hatırı sayılır kalitede biraları yuvarladıktan sonra, geç saatte tekrar metro ile yuvama döndüm..

Santiago ve Şili iyi gidiyor…

Günün görseli aşağıda :

---