ROTA AYVALIK


Advertisement
Turkey's flag
Middle East » Turkey » Aegean » Ayvalik
July 5th 2009
Published: October 27th 2014
Edit Blog Post

Total Distance: 0 miles / 0 kmMouse: 0,0

BOZCAADA-AYVALIK


Geo: 39.3182, 26.6934

GÜN 5 GÜNLERDEN PAZAR:
Sabah erkenden yola çıktık .
Bugün kısmetse rotamız Ayvalık ..Yaklaşık 65 mil yolumuz var..
Hava çok güzel...
Bozcaadayı geride bırakırken Turhan hocam, emanet aldığımız Pasarellayı iade etmediğimizi hatırladı..
Zuhal'i arayarak liman kahyasına merak etmemesini ve dönüşte bırakacağımızı tembihledik..
Güneye doğru güzelce akıyoruz
Bir süre sonra Babakale önlerine vardık.
Babakale,memleketin en Batısında kurulan ve Tarihi Büyük bir kalenin bulunduğu köydür.
Köyün önünde ,zorunlu olarak rüzgar yüzünden demirleyen Osmanlı gemilerinde Yeniçeri dini önderi bir zat olarak tanınan Bektaşi babası Sultan Baba vefat ederek buraya gömülür.
Daha sonraki denizciler buradan geçerken buraya Baba Burnu ismini takarlar.
Yine zorunlu olarak demirleyen gemilere saldıran korsanlardan korunmak üzere buraya kale yapılır.
Zaman gelip buraya köy ismi verilirken bu iki kelime birleştirilerek Babakale ismi verilir.
Köy halkını Türkmen ve yörükler oluşturur.
Babakale nin önünden süzülünce, artık Midilli adası bizi bütün haşmeti ile karşılıyor...
Midilli adası (Yunanca: 'Lésvos') Ege Denizi'nin kuzeydoğusunda bulunan, dağlık bir Yunan adası.
Yunanistan'ın ana karasından çok Türkiye'nin Ayvalık ilçesine yakın olan ada,
Girit ve Eğriboz'dan sonra Yunanistan'ın en büyük üçüncü adasıdır.
Başkenti Mytilene'dir.

Ünlü Yunan şairleri Alcaeus ve Sappho'nun memleketidir.
Eşcinsel kadın şair Sappho'ya atfen, Lésvoslu anlamına gelen lezbiyen sözcüğü 1800'lü yıllardan itibaren kadın eşcinsel anlamında kullanılır olmuştur.
1467 yılında Barbaros Hayrettin Paşa bu adada doğmuştur.
Adanın önünden geçerken ruhuna selamlarımızı gönderiyoruz....
Ada, 2 büyük körfez; Yera (Geras) ve Kalonya (Kallonis) körfezleri ile çok sayıda koylara ve burunlara sahiptir.
Adanın en önemli ovaları Kalonya (Kalloni), Ippion, Perama ve Herse (Eressos) ovalarıdır.
En yüksek dağlar ise Olymbos, Lepetimnos ve Psilokoudouno dağlarıdır.
Ada zeytin ağacı yönünden zengin olması ile birlikte çam, köknar, çınar, kestane, kayın ağaçları ile de bezenmiştir.
Adanın batı kesimi çorak, doğu kesimi ise zeytinlik ve çamlıktır.
Tarih öncesi dönemden beri önemli olan ve Karadeniz yolu üzerinde bulunan ada halkı erken bir tarihte Trakya ve Troas'ta sömürgeler kurdu ve adalı tacirler Naukratis'e dek gitti.
Birkaç rakip site (Antissa, Eresos, Pyrrha, Methymna ve Midilli) arasında paylaşıldı; Midilli, nüfuzunu Methymna dışında öbürlerine kabul ettirdi.
Arkaik dönemde aristokrasinin çeşitli kesimleri arasında şiddetli siyasal çatışmalar
meydana geldi.
Terpandros, Arion, Alkaios gibi şairlerin ve Theophrastos, Hellanikos gibi filozofların yetiştiği Midilli'de düşün yaşamı canlıydı.
Her
taraf masmavi deniz olunca düşünmekten başka şans kalmıyor zahir...Kültür sadece erkeklerin tekelinde değildi (örneğin, rahibe Sappho burada bir genç kızlar okulu kurmuştu).
Adanın siyasal tarihi İyonya'nınkiyle içiçedir. Persler'e boyun eğen Midillililer sonra ayaklandılar ve Delos Konfederasyonu'na katıldılar. İ.Ö. 428'de Midilli, Atina egemenliğine karşı ayaklandı. Adada yaşayan herkesi öldürmeyi tasarlayan Atinalılar, sonra Midilli'ye bir yönetici göndermekle yetindiler. Daha sonra İskender İmparatorluğu'nun, Mısır'daki Ptolemaios hanedanının, Roma İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalan Midilli, Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesi üzerine Bizans'ın payına düştü. İstanbul'u Latinler'in işgâlinden sonra bir süre Venedikliler'in elinde kaldı. İmparator Yuannes, adayı 1355'te kız kardeşi ile evlenen Cenevizli Françesko Gattulisyo'ya verdi. 1462'de Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katıldı ve Kaptanpaşa eyaletine bağlı bir sancak olarak yönetildi. 19.yy'ın ortalarında adadaki Türk nüfusu, toplam ada nüfusunun %!'(MISSING)sına kadar çıkmıştı. Balkan Savaşları ve Midilli Balkan Savaşı sırasında da Yunanlılar'ın bir kurşun dahi atmadan işgâl ettiği (Ocak 1913) ada, Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913) ile Yunanistan'a bırakıldı. 1922 yılında yapılan mübadelede adadaki Türk nüfus Anadolu'daki Rum nüfus ile yer değiştirdi. Yakın zaman Ada II. Dünya Savaşı'nda 4 Mayıs 1941 de Hitler tarafından işgal edilmiştir. İşgal yıllarında ada halkının birçoğu Türkiye'ye kaçmıştır. Görüldüğü gibi kaderi Bozcaada'dan farklı değil. İpini koparan adayı almak istemiş... Fakat bizim
sahillere bir ok atım mesafesinde oluşu insanı düşündürüyor... Maazallah Yunanlı kardeşlerimin meşhur 12 mil tezi kabul görürse,siz ,bırakın Ayvalık veya Dikili sahillerinde denize girmeyi.. Denizden çok içeride olan Altınova'da banyo küvetine girmek için Yunanlılardan izin almak zorunda kalabilirsiniz... Maazallah Ayvalık'tan,Cunda adasına gitmeğe kalksanız Yunan karasularına girmiş olursunuz... Neyse bu coğrafi komikliklere son verip koca Midilli adasını bitirip Melena adacığını sancakta bırakarak Ayvalık körfezine girdik... Karşımızda Cunda adasıAyvalık ilçesine bağlı irili ufaklı 22 kadar ada vardır. Bu adaların en büyüğü Alibey Adası ya da diğer ismi ile Cunda Adası olup 1964 yılında bir köprü ile Lale Adası'na oradan da ilçe merkezine bağlanmıştır. Bu köprülerden biri aynı zamanda Türkiye'nin ilk boğaz köprüsü olma özelliğini taşır. Alibey Adası dışındaki tüm Ayvalık Adaları 1995 yılında milli park ilan edilmiş ve yerleşim yasaklanmıştır. Adalar içinde tarihi ve turistik öneme sahip olan bir diğeri de Tımarhane Adası'dır. Bu adaya Türkler eski zamanlarda Taşlı Manastır olarak da adlandırmışlardır.Bu ada özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ayvalık'ta yaşayan Rumların içkiyi fazla kaçırması üzerine sert esen rüzgarı ile akıllarını başlarına toplamaları için gönderildikleri bir mekân olduğundan bu ismi almıştır. Umuyorum ki bu akşamki taşkınlık düzeyimiz böylesine zecri bir önlem almayı gerektirmez.. Cunda adasına bağladık.. Ada veya ( yarımada ) kalabalık kıyamet ... Pazar günü,Ayvalıktan motora atlayan kapağı Cunda'ya atmış.. Lokmacılar acaip çalışıyor...bir de mana veremediğim Kovboy şapkaları satıcıları..Kimi görsek kafasında bir kovboy şapkası var . Sanırsın ki Wyoming'tesin... Karnımızı yakında ki bir köftecide doyurduk ve çok sevdiğim bir yer olan Taş Kahve'ye çöktük. “Taş Kahve”nin tarihi hikayesi Osmanlı İmparatorluğunun uzak adasında, yani Girit'te, Adile'den doğma Nuri oğlu mübadil Giritli Hüseyin Bey ile başlar. Giritli Hüseyin Bey, Resmo'da diğer Giritler gibi çiftliklerinde ve zeytinliklerinde çalışmakta hem de meydandaki büyük çınarın altındaki “TAŞ KAHVE”Yİ babası Nuri bey ile beraber çalıştırmaktadır. Ama özellikle Mora isyanından sonra ortaya çıkan milliyetçi akımlar Giritli Hüseyin Bey ve ailesi için o zamana kadar hiç duymadıkları ve bilmedikleri endişeler yaşamalarına neden olmuştur. Giritçe konuşan Rumlar ve Türkler artık dostluklarını sorgular, ayrı kahvelere gider olmuşlardır.1912-1922 yılları Balkanlar'da, Ege Adalarında ve Anadolu'da büyük acıların yaşandığı yıllardır. Yunanistan'da yerleşik Müslümanlarla Türkiye'de yerleşik Ortodoks Rumların zorunlu göçünü öngören Mübadele Sözleşmesinin imzalandığı bu yıllar, 1922 yılında Lozan Barış Konferansı toplandığında, buralarda yaşayanlara hiç sormadan iki milyon civarında insan yurtlarından kopartılarak, yeni yerleşim bölgelerinde yaşamaya mecbur edilmiştir. Adada Müslüman halk için 19. yüzyıl sonlarında başlayan göç Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi ile zorunlu halegelmiştir. Baba Nuri bey'in yüreği kökünden koparılmaya dayanamaz. Girit'ten ayrılamadan vefat eder. Hüseyin bey annesi Adile Hanım babasının mezarını ve yüreklerini Giritte bırakarak onları Türkiye'ye götürecek olan vapura binerler. Yıl 1923 Anne oğul için yeni vatan artık mübadillere gösterilen Ayvalık Cunda adasıdır. Anne Adile Hanım hep “burası Girit'e benziyor” diyerek hasretini gizlemeye ve oğlunun yeni vatanda kök salmasına destek olmaya çalışır. Burada onlara verilen kahve Girit Resmo'daki kahveleri gibi büyük bir kahve değildir. Ama artık vatan burasıdır. Hüseyin bey hem annesini hem de ailesini geçindirmek zorundadır. Yeni vatanında ve yeni kahvesinde mutludur. Yıl 1927. Bir gün Hüseyin Bey tesadüfen şimdiki “Taş Kahve”nin satılacağını öğrenir. Hemen yanındakilere kırık Türkçesi ile “benim param var ve burayı çok sevdim mutlaka satın almalıyım” der. Artık çok sevdiği Taş Kahve' onundur. Önce iki kahveyi birlikte işletir ama bir süre sonra küçük kahveyi satar. Artık sadece Resmo'dakine benzeyen “Taş Kahve” vardır. “Taş Kahve, inşasında kullanılan doğal sarımsak taşı, taş işçiliği,yüksek tavanı ve kolonsuz inşası ile dönemin en mükemmel mimari yapısıdır. Günümüzde bile binanın atmosferi daha adımınızı atar atmaz büyüler”. Bu arada Hüseyin Bey Soyadı Kanunu ile “BARIŞ” soyadını alır. Oğlu Ali Barış 3 yaşında iken yorgun yüreği durur. Hüseyin Barış'ın vefatından sonra Aliye hanım eşinden yadigar kalan “Taş Kahve”yi ve aileye ait tüm değerleri çok iyi koruyarak yeni nesillere aktarılmasını sağlar. Şu anda “Taş Kahve” oğul Ali Barış'a ait ve ailesi ile birlikte “Dededen-toruna” uzanan bu tarihi mirası aynı şekilde koruyarak hizmet vermektedir. Taş Kahve adeta bu coğrafyanın acılarının somut bir örneğidir...Güneş alçalmağa başlayınca motorlar getirdikleri yolcuları Ayvalığa taşımak için huysuzlanmağa başladılar... Biz de teknenin başına döndük.. Burada geceleyelim dedik. Ne idiüğü belirsiz bir kişi bize Monte Carlo marinası fiyatı çekti adeta... Meramımızı gerekli işaretlerle anlattık.. Adayı almak istemediğimizi ve sadece bir gece kalacağımızı onun anlayacağı dilden anlattık.. Belli ki biz zaten onun aradığı "Müşteri" formatı değiliz.. Turhan Hocam derhal Setur Marina ile Telsiz bağlantısına girdi.. "aşkolsun" mesajını alınca yola çıktık.. Karşı kıyıda Setur Marina'ya vardık.. Çocuklar eskort bile yollamışlar ,mahçup olduk.. Bize bordalayacağımız bir olanak sağladılar.. fiyatını Koç topluluğu çalışanı düzeyine çektiler... Tam karşımızda Migros... Mis gibi duşlar...tuvaletler...istemediğin kadar su... Her şey de bir hayır var...Güneş amerikan filimlerinin mutluluk sahnelerindeki çekim kadar güzel batıyor.. Ne yapabiliriz ki ? Kaderin elinde oyuncak olduk ve Rakı'ya daldık... Biraz fazla dalmışız galiba ve günün yorgunluğu da çökünce şehre gidip yemeğe üşendik.. Meze ile idare ettik ve yattık...Ayvalık Marmara Bölgesi'nde bulunan Balıkesir ili'nin Ege Bölgesi'nde kalan bir ilçesi. Balıkesir ili'nin en batısında, Ege Denizi kıyısındabulunan ilçe, Türkiye'nin en önemli turizm merkezlerinden biridir. Ayvalık kış mevsimlerinde büyük bir kasaba nüfusuna sahip olmakla birlikte, yaz mevsimlerinde turizmin de etkisiyle nüfus bazı küçük illerin nüfusunu aşar. Tarihte çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapmış olan ilçe, çeşitli açılardan Türkiye'nin önemli ilçelerinden biridir.Ayvalık, Antik Çağ'da bir tür yabani ayva anlamına gelen Kidonia olarak anılıyordu. Bölgeye ilk yerleşenlerinin Midilli'nin Kydona köyünden ya da Girit'in Kydonies bölgesinden gelmiş olabilecekleri düşünülmektedir İsim konusunda bazı görüşler de Ayvalık'ın Aioliki'nin(Eolya'nın) bozulmuş şekli olduğudur. Ayvalık anlamına gelen Kydonie ismi ise, MÖ 330'dan beri süregelmektedir. Antikçağ'da, Ayvalık Adaları'na Hekatonisa ismi veriliyordu. Bu isim, adaların en büyüğü Nesos (Moshonisi, Cunda veya Alibey Adası) aynı isimle söylenen Nesos ya da Nasos antik kentinin baş tanrısı olan Hekatos olarak da anılan Apollon'dan gelmekteydi. Apollon Adaları'nda Nesos dışında Chalkis, Pordoselene ve Kydonia antik yerleşmeleri vardı. Antik kaynaklar Chalkis, Pordoselene ve Nasos'tan çok söz etmelerine karşılık, Kydonia hakkında yazan sadece yazları akan ünlü bir sıcak su kaynağına sahip olduğunu bildiren Plinius olmuştur. Bu dört antik kentten Chalkis ve Pordoselene yok olmuşlar, ancak Kydonia ve Nesos, sırasıyla Ayvalık ve Cunda (Alibey) olarak günümüze ulaşmışlardır. Yarın da buradayız kısmetse..Her gün,günün karelerini toplayarak video haline getirdim ve kolaylık olsun diye You tube'a koydum ...ilgileniyorsanız aşağıdaki linki tıklamanız yeterli:


Advertisement



Tot: 0.429s; Tpl: 0.014s; cc: 13; qc: 49; dbt: 0.1661s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1; ; mem: 1.2mb