Nemrut dağında Gündoğumu, Kommagene Krallığı ve Harran


Advertisement
Turkey's flag
Middle East » Turkey » Southeastern Anatolia » Urfa
May 17th 2009
Published: January 21st 2012
Edit Blog Post

14. Gün Nemrut dağında Gündoğumu, Kommagene Krallığı ve Harran

Otel odasının Telefonu sabaha karşı 02:30’da çaldı. Özkan o saate kadar uyumamıştı. Üstümüzü giyerek Battaniyelerimizi aldık ve bizi Nemrut dağına götürmek üzere bekleyen Minibüslere bindik. Minibüsler yaklaşık 1 saat yol aldıktan sonra bizi Nemrut dağının zirvesine yakın bir yere bıraktı. Şansımıza hava çok güzeldi. 10 dakikalık bir tırmanıştan sonra Nemrut dağının Tümülüsüne ulaştık. Çevresinde hala kar vardı. Daha önce de Malatya üzerinden Nemrut’a çıktığım için aşağı yukarı neler yaşanacağını biliyordum. Tapınağın en önünde yerimi aldım ve battaniyeme sarılarak beklemeye başladım. Herkesi sessizliği davet ettiğim halde, bağrışmalar arasında güneş doğdu. Fazla etkilenmedim çünkü daha önce gündoğumunu daha önce görmüştüm. Aslında Nemrut’un Günbatımı daha güzel. Nemrut dağından indikten sonra minibüslere binerek 15 dakika uzaklıktaki yine Kommagene krallığının yazlık yönetim merkezi olan Arsameia örenyerine geldik. Kommagene Krallığı kendisini Pers ve Grek uygarlıklarının bir sentezi olarak gördüğü için Arsameia’da Apollon’un Pers kıyafetli helkeli bulunuyor. Bu heykelin eşi benzeri yok. Tepeye doğru kuş cıvıltıları arasında çıktık. Burada Kommagene Krallığının en önemli Kralı Mithradates ile tanrı Herakles (Herkül)’ün el sıkışırken yapılmış heykelini bulunuyor. Örenyeri’nin zirvesinden ise bir tarafta Kahta çayı, diğer tarafta Nemrut dağının zirvesi görünüyor. Karşısında ise Eski Kahta kalesi bulunuyor. Örenyerinin konumu ve doğası özellikle hoşuma gitti. Arsameia’dan tekrar minibüslere bindik. Zeynep yine geç kaldı. Uykusuzluğun etkisi olacak ki kendisine ağır sözler söyledim, bana alındı. Fırat üzerinde yapılmış Roma dönemine ait Cendere Köprüsünden geçerek Karakuş Tümülüsü’ne geldik. Kommagene Krallık ailesine ait bu Anıt mezarın üç ayrı sütününda aslan, boğa ve kartal heykelleri yer alıyor.
Buradan Adıyaman üstünden Şanlıurfa istikametine yol aldık. Yol üzerinde Atatürk Barajının Regülatörünü tepeden gören bir kafede mola verdik. Barajın mavi suları sıcaktan bunalar bizler için göz alıcıydı. Şanlıurfa’yı geçtikten yarım saat sonra Harran Ovası ve Toprak çatılı evleri bizi karşıladı. Bizi karşılayan ne yazık ki sadece onlar değildi. Ay’a tapan Sabilerin önemli bir merkezi olan Kale’ye gelir gelmez kendimizi bir çocuk kalabalığının içinde bulduk. Hepsinin de standart bir tarifesi vardı: 1 YTL. Anadolu’nun ilk camilerinden olan Harran Ulu camii’yi gezip kendimi hem çocuklardan hem de Harran’ın kavurucu sıcağından otobüse atınca içim rahatladı. Harran mı? Bir daha asla!
Harran’dan çıkıp, Urfa’ya ulaştığımızda hepimiz çok yorulmuştur. Çarşıya çıkıp Dürüm Ciğer yedikten sonra odamıza döndük. Özkan banyo’ya girdi, ben de lobi’ye indim. Lobi’de Bekir ve Müjdat’la karşılaştım. Tam da Bira içmeye mi gitsek yoksa diyecektim ki Bekir lafı ağzımdan aldı. Otelin karşısındaki Birahaneler sokağına giderek, birer Bira ısmarladık. Tuborg marka Biralarımız, marul ve havuçla servis edildi. Yanına da Urfa tütününden sarma birer sigara. Kaç yıldan sonra ilk defa sigaradan bir fırt çektim. İkinci Biralarımızı da yudumladıktan sonra huzurlu bir şekilde odamıza döndük.

Advertisement



Tot: 0.083s; Tpl: 0.012s; cc: 8; qc: 51; dbt: 0.05s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1; ; mem: 1.1mb