Advertisement
Hoi an’dan Danang’a gitmiş ve Danang’taki havaalanından Hanoi’ye uçmuştuk. Korcan’ın Singapur’dayken iletişim kurduğu South Pacific Travel’ın bir görevlisi bizi Hanoi havaalanından aldı. İşte bu süperdi. Adınızın yazılı olduğu tabelayı tutan adama doğru ilerliyorsunuz, adam sizi alıp bir jipe bindiriyor. Telaşsız, kaygısız bir yolculuk yapıyorsunuz. Ana yoldan ayrılıp girdiğimiz yol sanki kenar mahalle gibi diye içimden geçirirken adam o daracık sokakta bir otelin önünde durdu. Ben hemen söylenmeye başladım “Vietnam’da kaldığımız en pahalı otel bir de kenar mahalle”. Sonra resepsiyondaki çocuk buranın Old Quarter olduğunu söyledi. Old Quarter demek şehrin turistik kısmı demek olduğundan “hıı tamam o zaman “dedim. Odamız çok güzeldi. Vietnam’da kaldığımız en lüks oda buydu. Biraz dinlenip dışarı çıktık. Önce elimizdeki harita ile biraz Old Quarter’ın sokaklarında gezdik. Kitabın tavsiyelerinden iki restoran aradık ama her ikisini de bulamadık. Belirtilen yerlerde boş dükkânlar vardı. Sonra her zamanki yöntemimizi kullanmaya karar verip dolu ve hoş gözüken bir yer bulmaya çalıştık. Dolu yerler çok pejmürde, hoş yerler ise bomboştu. Ama sokaklar doluydu. Her kaldırım birkaç tabure ile küçük bir restorana dönüşmüştü. İnsanlar burada sokakta yemek yiyordu. Bir restoranın kapısının önündeki menüye bakarken Flora bana kaldırımda yan tarafımızda oturan bir grup kızı gösterdi. Önlerindeki kasa şeklindeki masada altından ateşin ısıttığı bir tavanın içinde
cızıldayan etleri gösterdi. Hep birlikte neden olmasın dedik. Biz de sokakta neredeyse çömelerek yemek yiyebilirdik. Bir haznenin içine alkol küpleri atıyorlar. O yanmaya başlayınca üzerindeki demir tava ısınıyor. Yani “hot plate” oluyor. Kırmızı etinizi size veriyorlar, yanına da turp, soğan gibi yeşillik. Keyfinize göre tavada pişirip yiyorsunuz. Kendini pişirdiğimizden ve etlerin iyice pişmesini beklediğimizden hijyen konusunda bir korkumuz olmadı. Zaten etler biraz suyunu salınca içene doğradığımız ekmekler neredeyse etten daha tatlı geldi. 3 kişi 8 ekmek yemiştik. Çok lezzetli bir yemekti.
Old Quarter, sanki Suriye’yi almışlar getirip Asya’nın ortasına koymuşlar gibi. Kaldırımlara dağılmış sokak satıcıları, curcuna, yarı aydınlık yarı karanlık sokaklar. Yemekten sonra kaldığımız Kim Tuc otelinin yakınındaki pastanede ben bir sıcak çikolata içtim sonra da hep birlikte gölün kenarındaki meydandaki kafede biraz oturup otele döndük. Ben duşa girip duşun kapısını bozdum, Korcan beni kolumdan çekerek duştan çıkardı. Kapıyı da nasıl kapatmışsam Flora gece tuvalete girmek için banyonun kapısını açamadığından otelin lobisindeki tuvaleti kullanmak için gece iki kere aşağı inmiş. Lüks otel bize yaramıyor.
Ertesi gün sabah South Pacific Travel’ın servisi bizi alıp Ha Long Bay’a götürdü. 2 gece Ha Long Bay’de kaldıktan sonra tekrar Hanoi’ye döndük. Hanoi’ye ancak öğleden sonra döndüğümüzden ve o akşam trenle Loa Cai’ye
gideceğimizden Old Quarter’daki gölün kenarında yürüyüp, gölün içindeki tapınağa şöyle bir bakıp akşam yemeği yemek için bir yer baktık. Yine sokaktaki yerlerden birine oturduk. Korcan ve Flora seafood yemek istediler ve oldukça pahalı yengeçlerden ve büyük karideslerden ısmarladık. Bana kalırsa orada kazıklandık çünkü bize söyledikleri fiyat Vietnam’da sokakta yemek yiyen birinin ödeyebileceğinden oldukça fazlaydı. Yengeci yemesi oldukça zor ve zahmetli, bazı aletlerde kabuğunu kırmanız gerekiyor. O kadar zahmetten sonra ise içinden çıkan et oldukça küçük, zaten gövde kısmının da ancak bir kısmı yeniyormuş. O kadar zahmete değmez yani. Karnımız hiç doymadığından geçen seferki kaldırım “et lokantası”nı bularak güzel bir akşam yemeği yedik. Yemekten sonra eşyalarımızı alıp bir taksiye binip gara gittik.
İki gece yolda iki gece de Sa Pa’da kalıp tekrar Hanoi’ye döndüğümüzde sabahın dördü ya da beşiydi. Bir otel bulmak için yine Old Quarter’a geldik. Otellerin çoğu kapalıydı. Sokakta şöyle biraz yürüdük ama beklemekten başka çare yok gibiydi. Yürürken bir anda “günaydın” diye bir ses duyduk. Bir Türk aile ve arkadaşları da Vietnam gezisi yapıyorlarmış. Türk kadınları belli bir yaştan sonra soğuk ve nemrut bir kişiliğe bürünürken erkekler daha sempatik mi oluyor ne? Ailenin babası ve arkadaşları ile biraz sohbet ettik. Hanımlar sohbete katılmaya pek istekli olmadı. Onlar
da Sa Pa’dan aynı trenle bizimle birlikte gelmişler ve güneye doğru bir rota çizmişler. Sonra onlardan ayrılıp yeniden otel aramaya koyulduk. Artık pes edip pek de şahane görünmese de belediye otelinin bir odasına evet dedim. Yorgun, uykusuz ve üşümüş biri olarak çarşafın üstündeki belli belirsiz lekeyi görüp eğer üstümdekilerle yatarsam sorun olmaz dedim.
Sabah kalkıp Hanoi’nin Fransızlardan kalma binalarının olduğu mahallelerini gezmeye çıktık. Gölün üstünden Hilton otelinin olduğu kısımları geçip sarı binalar boyu ilerledik. Şehrin bu kısmında oldukça lüks alışveriş mağazaları ve kafeler var. Oldukça lüks bir otelin bahçesindeki restoranın fiyatları ise ülkedeki gelir dağılımının pek de eşit olmadığının iyi bir göstergesiydi. Dönüşte gölün kenarında yine Pho24 restoranlarından birinde fö çorbası yedik. Akşam olduğunda şehrin ünlü kukla tiyatrosundan bir bilet alıp suyun üstündeki kuklaların gösterisini izledik.
Ertesi gün sabah servise binip havaalanına gittik. Vietnam yolculuğumuz böylece sona erdi.
Advertisement
Tot: 0.064s; Tpl: 0.011s; cc: 6; qc: 44; dbt: 0.04s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1;
; mem: 1.1mb
Ozge
non-member comment
Blog
Selamlar, Blogunuzla internette başka bir gezi blogunu okurken karşılaştım. Beğendim yazım tarzınızı, çok doğal, sade bir diliniz var. Benim de bir gezi blogum var, tanışalım istedim www.seyahatperest.com