Advertisement
Published: December 3rd 2023
11 KASIM 2024 CUMARTESİ Sabah, denize girmeyi, gözümüz yemedi ve kahvaltıdan sonra program gereği, Galle ziyareti başladı… Galle,Colombo ya 120 km uzakta her zaman olduğu gibi çeşitli isimlerle adlandırılan önemli bir liman kenti… Tabi Dünya Miras listesinde yer alıyor… “Kimler geldi kimler geçti hayatımdan” diyen bir kent… Önce MÖ 1400 lerde Yahudi kıral Süleyman’ın ( Solomon ) Tarçın,fildişi ihtiyaçlarını karşılayan bir yermiş .. Hatta adını ibranice “baharat deposu” anlamına gelen Galle’den almış olduğu söyleniyor .. Arada, Ibn Batuta,Yunanlılar,Romalılar,İranlılar ,Çinliler,Araplar gelmiş geçmiş buralardan… Kaleyi ilk inşa edenlerin Portekizli olmasına rağmen ,Hollandalılar 1640 ta kaleyi alıyorlar ve bu günkü haline getiriyorlar .. Hollandalılara göre, buranın adı “Horoz” oluyor. Bugün dahi kentin sembolü horoz… Bizim denizi olmayan Denizli’nin sembolü neyse ,denizi olan Galle nin de sembolü o… Kaledeki burçlara Güneş,Ay ve yıldız adlarını vermişler … Kalenin içinde, Cizvit Papazları tarafından kurulan St Mary kilisesi dahil bayağı bir kent kurmuşlar … 1796 da İngilizler kaleyi devralıyor ufak tefek değişikliklerle bugünkü haline getiriyorlar.. 26 aralık 2004 te ,kent büyük bir talihsizlikle Tsunami dalgalarına yeniliyor ve şehirde büyük bir tahribat yaşanıyor.. Binlerce kişinin de öldüğü söyleniyor… Kale duvarlarının hemen dibinde dünyanın en önemli Cricket sahalarından biri olan Galle stadyumu yer alıyor.
Tsunami sırasında saha duman olmuş fakat sonra tekrar toparlamışlar… Kale içinde yer alan yerleşim yeri ,tam anlamıyla bir “altı kaval üstü şişhane” mimarisi.. Yağmurlu ve soğuk denizlerin Hollanda’sı ,sıcak ve nemli Sri Lanka mimarisi ile buluşunca ortaya turistik ağızla “Batı mimarisinin, Güney Asya ile buluştuğu mükemmel karışım”çıkmaktadır…Fusion !!! Artık nasıl kabul ederseniz.. Galle’den sonra, “Madu River” denilen yerde bir tekne turuna katıldık.. Bizi ,dizi filmlerden fırlamış bir kaptan karşıladı… Hepimize can yeleği giydirildi … Tekneye doluştuk …her tarafı bitki ile çevrili tünellerden geçtik … bir ara kendimi İndiana Jones sandım , o derece yani… Heyecanı arttırma adına,elle kesilen ağaçların arasında kalan kestirmelerden bilem geçtik . Hiç ummadığınız bir yerde tekne ormana dalıyor bir süre gittikten sonra adanın ilgisiz bir yerine varıyorsunuz...
Yetmedi ...devasa bir Boudha heykelinin oralardan da geçtik … Ne bakıyorsun maymun mu oynuyor ? deriz ya, ..gerçekten etraftaki ağaçların tepesinde maymunlar oynuyor … Rehber macerayı ballandırma adına burada timsahların olduğunu açıklıyor.. Çok keyifli bir tur oldu. Gezinin sonunda “Tarçın adası”, dedikleri bir yere vardık .. O sırada yağmur da bastırdı..
Bize tarçının ne denli meşakkatli üretildiğine dair uygulamalı örnekler verildi… Tarçın çayları sunuldu. Sağlık konusunda 16 işe yaradığına dair bir liste asılmış… bu nedenle, Svetula fırsatı kaçırmayıp 5 adet çayı hüpledi… Haliyle gösteri sonrası satış mağazası adeta talan edildi.. Yağmurun hızını azaltmasından yararlanarak otobüsümüze döndük… Şimdi sıra, deniz kaplumbağalarını ziyaret etmeye geldi.. Deniz kaplumbağası tarzında yapılmış bir kapıdan müzeye geçtik..önce üfürük balıklarla dolu bir akvaryum bölümünü geçtik … Daha önce bir çok Aquarium gezmiş bir kardeşiniz olarak söylüyorum… yanlış anlamayınız .. Oradan kaplumbağaların bölümüne geçtik .. Efendim ,aslında burası bir akvaryum hastahanesi imiş… İnsanoğlunun mezalimine uğrayan kaplumbağalar, burada tedavi ediliyor ve tekrar doğaya salınıyor… Beni en çok Albino kaplumbağalar ve yedikleri naylon torbalar yüzünden batamıyan yani yüzme özelliklerini kaybetmiş kaplumbağalar etkiledi … Neyse günü dolu dolu yaşamış olarak otelimize döndük.. Akşam yemeği neşeli geçti ..açık havada oturunca insanın neşesi yerine geliyor …yerel halkla sosyalleşme olanağını bulduk…Türkiye’nin yerini tam kestiremediler ama olsun… Günün Videosu :
Advertisement
Tot: 0.178s; Tpl: 0.015s; cc: 13; qc: 31; dbt: 0.1309s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1;
; mem: 1.1mb
