Cigdem Hicran Yorgancioglu - South Africa


Advertisement
Africa
September 22nd 2009
Published: September 22nd 2009
Edit Blog Post

This content requires Flash
To view this content, JavaScript must be enabled, and you need the latest version of the Adobe Flash Player.
Download the free Flash Player now!
 Video Playlist:

1: TRT 1 Radio Broadcast Yorgancioglu Cigdem 1352 secs
Hicran Cigdem Yorgancioglu South Africa -Güney Afrika Seyahatinden Gunluklerinden /siirlerinden bir kac kesit Eser Sahibi (H.ÇİĞDEM YORGANCIOĞLU) Bu gezi yazısına dair 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’ndan doğan mali ve manevi hakların gerçek sahibidir.

All rightS are reserved .

Dünya haritasının bütün paftalarına sorarım” ŞİMDİ “ ben ….
neredeyim diye ….


























Çiğdem’den… Saintpaulia Ionantha’ya Yolculuk ….


Tanrılar çıldırmış olmalı
Nedir bu gökyüzündeki şişe
Dalarım her yolculukta yeni bir düşe
Kıprırdanır yüreğimde bir köşe
Birazı burulsa da bazen içi kaplıdır bir neşe
Seyahat güncemdeki girişe
Çiğdem çiçeği yerine,
Yerleştirdim şimdi ;Afrika’dan getirilmiş
Bir menekşe .







“GÜNEY AFRİKA”

H.Çiğdem Yorgancıoğlu









Havada asılı su parçacıkları deniz otobüsünün su üzerindeki yolunu nasıl da kesiyor .Sis kalınlaştıkça kristal küremi görmek te zorlaşıyor ..Görüş uzaklığı ne kadara indi bilmiyorum .Ama gözlerim ileriyi görüyor ..Havalimanına gitmek için başka araç seçmek gerekiyor .
İstanbul’da Sis
23.11.2003



Her şey yolunda gider ise başladığı yerde bitecek bu öykü
Yeşilköy , AHL ,


Table Mountain’ı düşünüyorum ..Masa dağına yol çekiyor beni .. Bu sene beni nedense hep Güney Yarımküre’ye yada dağlara çekiyor . Dalış yaparak ,Afrika penguenleri ile yüzecekmiyim ,beyaz köpek balıklarını görecekmiyim ya köpek balığı dişi toplamak için vakit yaratabilecekmiyim bilmiyorum. Bu seyahat beni heyecanlandırıyor .Kaliteli şarapların ülkesine yolculuğa hazırlanıyor damak tadım .

Havalanı tıklım tıklım .bayram yoğunluğu da eklenmiş üzerine .Seyahat şirketi kontuarına yaklaştım Yolculuğa katılacak olanlardan birinin yakını yola gitmeden evvel "Ayet-el Kürsi" okuyor . Arkasına da diğer hayır dualarını ekliyor .Yolcusu ise check-in yaptırmak için İberia kontuarının açılmasını ve işleme başlamasını bekliyor . İsminin Vildan olduğunu söylüyor .Eşi uzun yolculuklara dayanamadığı için bu uzun yolculukları yalnız yaptığını söylüyor aslında İzmir’de oturuyormuş . Yanındaki gözlüklü hanım ile sanırım sonradan ahbap olmuşlar . Bu arada 70 milyon harç yatırmanın tam zamanı .




Büyük ekspedisyonların düşleri ile yaşayan bene soruyorum .”Nereye gidiyorsun” diye . Diyor ki Yaşlı kıtaya yolculuk vakti ;

Irksal ve ıraksal düşünme sınırlarımızı her geçen gün daha da kıracak ,bulunduğumuz yerden iteleyecek yeni bir yolculuğa ,yeni bir çeşitliliğe yol alıyorum ..Kara Afrika’ya gidiyorum .. Altın’ın ve pırlantanın elmasın ülkesine …



CRY THE BELOVED COUNTRY
Bilirsiniz zamansız ve mekansızımdır.
Ben daha hiç yola düşmeden,
Sanki gideceğim yeri bilir gibi
Alan Paton’un
“Cry the beloved country” kitabı
Daha henüz rafımdan düşmeden,
İçimde kıpırdadı Güney Afrika .
Umuyorum ki bu seyahatin sonunda,
açılacak yeni bir kapı.
Ve kapının ardında bekliyor beni
Bir harika .
Bir Zulu rahibi dokundu omzuma
Belki asırlardır o el orada
Ya da geçen sadece bir dakika .
Gidiyorum ben ,
Ağlama sevgili yurdum
Döneceğim döneceğim
Sen bombalara dikkat et
Ağlama sevgili yurdum
Bekliyor beni Güney Afrika .
Döneceğim geri …belki yarın
Ya da bir asır sonra
Bir asır neye eşit
Belki de bir dakika .












Sisli bir gün ..genede uçakta rötar yok .
Bir ülkeye gidiyorum
Orada başağrısına en iyi ilaç
Fil dışkısı,ya da amiyane tabiri ile bok .

23.11.2003




IB6965 Sefer sayılı uçak Barcelona üzerinden Madrid’e indi . Bekleme kısmı biraz istenmeyen bir detay ise de havayollarının sık sık yaptıkları bir uygulama olduğundan çok ta şaşırıcı değil .

23.11.2003
Madrid



Johannesburg’a hareket edecek olan uçağın saati .00:35 .Bekleme gerekiyordu .İşte Fred Pastel ile bu sırada tanıştık .. Yaklaşık birbuçuk saatten fazla sohbet ettik . Yılanlar ile ilgili kurduğu iletişim ve Yoga teknikleri konusunda aldığı yolları ve deneyimleri aktaran ve sonradan Brezilya’ya yerleşmiş olan ve Portekizcesini ilerletirken 6 dil konuşan Alman ve İtalyan kökenli birisi Fred.42 yaşında ve pek yaşına aldırmaksızın zamansız yaşıyor . Prana’dan aldığı yaşam enerjisinden sözediyor .New Delhi ‘de kaldığı sırada hocası ile yaşadığı deneyimler gerçekten ilginç . HATHA YOGA dan bahsetti bir sürede . Sivananda Yoga ve hocası Dhan Vantari Ashram isimleri yabancı değil . Kundalini Muladhara şakrada uyuyan yılan ile kendi beslediği yılanının kundalini enerjisinden sözetti bir süre de . Rio de Janeiro ‘ya bakıyoruz harita üzerinde .Müzisyenliğinden bahsediyor bir sürede . “Assimil” kitaplarının dil öğrenme konusunda oldukça iddialı olduğundan bahsediyor .Bu arada HATHA yoga için HA hecesinin güneş ,THA hecesinin de Sanskritçe’de ay olduğunu söylüyor .Haberleşmek üzere elektronik posta adreslerimizi veriyoruz birbirimize . Tai Chi ‘yi ve beni unutma diyor . Benim ona neler anlattığıma gelince ,onu da başka zaman anlatırım .Konuşurken iki tabak salata yedim .
23.11.2003
Madrid


Uçak dolu . İki kişilik koltuk ise sığabileceğim türden değil . Yastıkların içi bana göre boş .ortopedik konforsuzluğa rağmen bulutların üzerine çıkş ise bana giden ıssız yollar üzerindeki mucizenin başlangıcı. İçimdeki fırtınayı ancak yeni bir fırtınanın çıkışı dindirebilir.Uçak Boeing 777 … Airbus 340 olabilir . Bu detaya sanırım bakmadım . Kalkış pisti ile iniş pistinde ayakları yere değen , sürekli uçan ,büyük tonajlı hava taşıtı işte ..TABU oynasa idim böyle anlatırdım herhalde . Havada iken havadar ve havai çözümler ilişiyor gözüme yemek tepsime bakınca .Sadece bıçaklar plastik olunca terör engellenmiş mi oluyor acaba .Çatallar da aynı vazifeyi görebilir eğer maksat bu ise .
Uçak
23.11.2003


Uçağın içinde geziniyorum nerede ise herkes uyuyor .
Hostesin biri de ayakta uyuyor .
23.11.2003


Sabah oldu artık ..Yolumuz az kaldı .11.300 metre yani 37.000 feet de Zambia ,Lusaka üzerinden uçuyoruz.Dışarıda sıcaklığın eksi 52 derece olduğunu öğreniyoruz monitörlerdeki bilgilerden.Cornell ile sohbeti iyice koyulaştırdık . Uçağa bindiğindeki mazbut görüntüsünden ise on saatten sonra eser kalmadı .Cornell makine mühendisi ,iş seyahati nedeni ile Almanya’ya gitmiş ve oradan dönüyor .köpeklerinin mesleğinin ise ne olduğunu bilmiyorum. Sabah kahvaltısındaki menünün zengin olduğunu söyleyemem . Yolcuları memnun etmek ise hiç kolay değil .
24.11.2003



Uçaktan inmeden önce ,hostese göz kırpıp ,emanet bir yastık aldım .
Ey İberia sanma ki senin kuşundan beyaz tüy çaldım .
24.11.2003



Kulaklarımdaki basıncı eşitlemek için yeniden bir jiklet ihtiyacı .sanırım yutkunarak olmuyor bu iş bu günlerde .Kemerler bağlandı inmek üzereyiz ..İniş için alçalmaya başladık ..



Ey kara derili insanlar
Khoi khoiler ya da sanlar
Sormayın niye diye ,niçin ..
Tanrılar çıldırmış olmalı
Sizi reddetmek için.
Yıllardır ağladınız için için
Şimdi ben bunca yol tepiyorum
Ülkenizde gözlerinizi görmek için
Gözlerimde sözlerinizi içmek için

Johannesburg’a inerken …
24.11.2003





Burası İlkel koşullara nanik yapan bayındırlıkta
Aklım ise safari de ,bir de çayırlıkta .
Ülkede yaygın GSM ağı olduğu belli
Beni ilk karşılayan Vodacom daha sonra da MTN oldu .



Babam ölümünden bir hafta öncesinde BM Çevre ve Kalkınma Konferansı Kararlarında On Yıllık İlerleme ve Gelişme içerikli konuları olan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi (WSSD) gerçkleşmişti bu şehirde . Benim gözüm ya yeraltında ya da zirvede ,Belki de bir timsahım şu anda yüzüyorum nerede olduğunu bilmediğim bir nehirde …
…Jo’burg
24.11.2003


Dizelerim dizilir
Bir ülkenin soluğu enseme yaklaştığında
Tartsak acaba insanlarını, ne kadar ağırlığında
Başkentlik payesi; idari olarak Pretoria ,
yasal olarak ise ,Capetown ‘da
Nüfus yaklaşık 44 -45 milyon civarında .
Ülkenin kıyırlarının uzunluğu en az üçbin km
Ve her kıyı çalkalanıyor ,kendi girdaplarında
Ne yapardım ki geldiğim şehirde
Varlığım,sizde bir beste olmadığında .



Az da olsa birkaç kez görüyor ülke
Mevsimi gelince karı
Nedir acaba şu teneke evlerde oturanların
Yoğu varı
İşsizlik yaklaşık yüzde 15 civarı ..

Bu ülkede kişi başına bir ağaç düşüyor
Ne de olsa ağaç olmadı mı her yer üşüyor .


Jacaranda ağaçların a siz bakarmısınız, ben bakmanızı söyliyeyim mi
Kulağınıza bir şey söyliyeyim mi
Bir daha geleceğim
Bunu sizden gizleyeyim mi ?

24.11.2003
H.Cigdem Yorgancioglu







Üzerine Mandela t-shirti giymiş bir adamla gözgöze geldik .Bu alışıldık bir şey olmasa gerek diye düşündüm .Bir zamanlar sanırım 60’lı yıllar olsa gerek Bu ülkede siyahlara ülke içinde pasaport uygulaması uygulanmış ta ayaklanmalar çıkmış.. … Henüz hangi matematiksel modele dayandıracağımı bilmemekle beraber ,kafama bir soru takıldı acaba otomasyon teknolojileri konusunda nasıl çalışıyorlardır siyahiler yada bir ameliyatı gerçekleştiriken ya da acil müdahale edilmesi gereken bir hastayı kurtatırken ,ya da sedyeye yerleştiriken neden mi ……








YÜZLERİ GÜLEÇ .. AMA .. ELLERİ SLOW …


Bugün günlerden artık Pazartesi
Irkçılığın tarihe karıştığı bir yerde
Kaderini kendi avuçlarına almış siyahilerin ülkesi
Ağır aksak aheste beste çalışan bir döviz büfesi
Ne kadar sürecek bakalım bu siyahinin bana
4000 Güney Afrika Randı “ZAR “ödemesi .
H.Cigdem Yorgancioglu



Bunun gibi pek çok şey merak eder benim zihnim .her 4 kişiden birinin AIDS li olduğu bir ülkede hastahane de bir doktorun uçu açık bir iğne ile etrafa koşturup koşturmadığını bile merak ederim.Obsesyonlaru elimin tersi ile iterim yaşarken ,yaşarken hayata teslim olarak yaşarım .Ama biraz da olsa zihnimi kurcalarım . Zihinde de olsa tedbirler almak iyidir .

Ne kadar yavaş olursa olsunlar

PEKİ O GÜLÜŞLERİ VE SEMPATİKLİKLERİ

Jo’burg Havaalanı
24.11.2003


Malum bir telefon konuşması için en az iki telefon gerekiyor
Türkiye’yi aramak için,00 yerine 09 ile çıkış yapmak gerekiyor
Benim patilerim güçlü basıyor asfalta ve telepati için ücret gerekmiyor .



“Voortrekker Anıtı” ilk Avrupalı göçmenlerin Güney Afrika'ya gelişini simgeliyormuş . Gauteng eyaleti sınırları içindeyiz Jo’burg ‘ta . Adını kısaltmakta hoşuma gitti . Dünyanın en zengin altın rezervlerinin üzerideyim belki de ..Trafik bize göre ,yine ters taraftan işliyor Neden ise , bu sene gittiğim bütün ülkelerin trafikleri soldan gidiyor ve direksiyonları da sağda …Brezilya’dan ithal ettikleri etraftaki jacaranda ağaçları çok güzel .Dünyada Brezilya ve Endoznezya’dan sonra en çok biyolojik çeşitliliğin olduğu ülke burası imiş . Rakım yüksek.. Johannesburg’ta rakım 1763 imiş ..Johannesburg Güney Afrika’nın İstanbul’u gibi bir şehir deniyor .. Nguni dilinde Johannesburg 'iGoli' yani altın anlamına geliyor . Gauteng de Sotho dilinde 'Altının yeri' anlamına geliyormuş . . Her şehrin ünlü bir mimarı olur ya ünlü mimar Sir Herbert Baker da Jo’burg’un ünlü mimarı .





KATMA DEĞER VERGİSİ

Nasıl olur ise olsun turistin tepkisi
Yüzde ondört katma değer vergisi
Uygulanıyor .
İyi olacak elbet
Gümrükte çıkışta iade edilmesi .



Yüzölçümü ile 1.3 milyon km karenin üzerinde . Türkiye gibi subtropikal ve 28 .enlem de ..Daha kimbilir öğrenecek ne çok şey vardır kente ve ülkeye dair .



Güney Afrika’da her gördüğüm yüz , yeni bir portre
Yürüyorum pantolonum yok bugün ayağımda setre
Hız sınırı şehir içi saatte 60 ,otobanda 120 kilometre
Sözler söyleyeceğim bitmeyecek elbet
Ama arada bir ,bulacaksınız arasında bir filtre ..



24.11.2003

Kuzey kutbundan binlerce yıllık buzullar kopuyor
Dünya giderek daha da ısınıyor
Benim yaptığım yolculuklarda ise
Kışlar giderek daha da atıyor üzerindekileri .










SUN CITY





Bu yeşil sahalarda golf toplarına hükmünüz geçer ise . Uluslararası Million Dollar Classic Golf turnuvasına iştirak edip zengin de dönebiliriniz .26 Kasım’da Nedbank Golf Challenge varmış .30 Kasım’a kadar da sürüyormuş . Bu turnuvalar Afrika kıtasına özgü turnuvalardan .Benim katıldığım Olympic Games Euro-Asia gibi belki de .

Sun City’ye bakıyorum da anlaşılan beyaz adam bir Fata Morgana kurmak istemiş buralarda .Bu şehir sönmüş bir volkan üzerine kurulmuş .

Ekip dalgalı havuzda eğlene dursun ,Valencia ve Craig ile sohbet ediyoruz . Bu gençler Turizm okumuşlar ve Üniversite öğrencileri imiş aslında . Güney Afrika’nın Las Vegas’ı diyorlar Sun City için . Casinolara meraklı olup olmadığımı soruyorlar .Günde 20.000 ila 25.000 arası tursit geliyormuş buraya .Elephant Back Riding’ten bahsedildiğini duymuştum .Gerçekten de fil üzerinde gezdiriyorlarmış bir saat boyunca Sun City’de .Kitap okumaktan ve gezmekten hoşlanıyorlar ama henüz daha ülke dışına adımlarını atmamışlar . Ayrılmadan önce Valencia fotoğrafları gönderip göndermeyeceğimi soruyor ve gönderir isem çok mutlu olacağını söylüyor . Bu arada golf turnuvalarının yapıldığı sahanın ismi de Garry Player imiş .


Lost City ..
Bence burası ülkenin sadece süsü
Yapay depremler ve zaman köprüsü
Yapaylığın görüngüsü .
Düşmezse eğer bir filin süngüsü
Nereden bilsin ne diyeceğini
Uzun yolu sözcüsü

Sun city /Lost City
South Africa
24.11.2003









SUN CITY
Burada hoş geldin içkisi
“HOŞGELDİN YAĞMURU”
Sanırım döndüğümde bu yağmurun resmini
Figürsüz bir kompozisyona saklayıp
Tuvalime yansıtacağım
Her şey konu dışına çıksa da
Ben tuvale sığacağım .



Aldırmaksızın bel ağrısına
Labirentlerden geçer gibi
Yürürken otel odasına
Uyarken çağın modasına
Takılıverdi gözüm
şu siyahinin saçının sarısına

Cabanas ,Sun City .
24.11.2003



Ayağımı basınca toprağa
Elektriğim toprağa gecti ,toprak aklımı çeldi
220/250 Volt elektrik
Adaptörle bize uygun hale geldi .
Gözümü kapatabilsem ilk göreceğim rüya
Agrısı sızısı olmayan bir beldi .
Çevrede bu kadar ot varken
Belki de homeopati aklımı çeldi
Enerji blokajı sözü birden aklıma geldi
İşte o anda enerjim yenilendi .
Cabanas .. Sun City , SA



Bahşiş bagaj başı 5 rand uygun fiyat .
Kaslarımı dinlendirecek bir masaj
Ya da eklemleri esnetmek şimdi ne rahat .


Yatağa destek yapmak için gelen housekeeper Swana kabilesindenmiş .İsmi Evah, neşeli ve utangaç.Boynunda da koskocaman bir sivilcesi var .
24.11.2003


Gözlerimi kapatıp açtım
Safariye henüz gitmedim
Kaç bufalo sürüsü ile göz göze geleceğim
Ve kime ne diyeceğim ..

İlk dikkatimi çeken detaylardan biri de kutu (Coke Light )diet Coca-Cola’ların 330 değil 340 mililitre oluşu .Bir de çok lezzetli diğer meyveli meşrubatlar .
24.11.2003







Yağmur sürüyor ..Tur grubuna katılmadım .. Mick ve Jeanie ile sohbetimiz bir hayli koyulaştı .Daha sonrada müzisyenlerle tanıştık . Atıştırarak geçiştirdim gibi geliyor geceyi … Kısa adı “RSG” olan Radio Sonder Grense ‘i dinledim bir süre . Biraz da 94.2 FM den yayın yapan Jacaranda Radyosuyunu ..CNN’i açtığımda ise Insight Special Editions olarak TERROR ın TURKEY adı ile İstanbul ‘daki bombalı saldırıların geniş çaplı haberleri veriliyordu . Murat Belge ve Erkan Mumcu’yu gösterdi ..Haberler beni bir hayli üzüyor o nedenle daha fazla izlemeye dayanamadım .O sırada İstanbul’dan Boğaziçi Üniversite’li sanatçı bir dostum aradı BP ye ise girdiğinin müjdesini vermek icin aramış . Bu sefer nerelere gittin diye sordu .Roaming’te bana fazla yük olmamak için hemencecik kesiverdi konuşmasını .Hemen arkasından arayan dostum Almanya’dandı .Fakat şarjım bitiverdi ve konuşmamız kesildi .


Kafamda ayıklanmayı bekleyen kaç düşünce vardır kimbilir yeni güne başlarken . 1 saatlik uyku çekmişim Soweto bölgesinde siyahlar Apartheid rejimine karşı ayaklanabilirdiler rüyamda ,ama ben hiç rüya gördüğümü hatırlamıyorum .Bu ayaklanmalar olurken ben çocuktum ve sanırım 8 yaşında iken bir çarpım tablosu ezberlemiştik siyahinin biri ile bir gece rüyamda . Uykunun sıcaklığının üzerime yayılmasını beklemeden hemen kalkmalı .
Belimi destekleyen kasları güçlendirmek için birkaç karın egzersisi arkasından kendimi güne teslim ettim .
24.11.2003


Meyvenin ismi şehvet meyvesi ..ama söylemeye utanıyorlar ..passion fruit ..
Yasak meyvelerin bile adı söyleniyor .Bu çok mu .

Morula Restaurant ,Cabanas
Sun City SA


Grup dün gece Palace’ın heybetinden söz etti
İyi vakit geçirmişler .
Palmiye ağaçlarının
esintisinden dinledim onları
Bilmemişler .



Kaç duyuma hitap ediyor
Güney Afrika Cumhuriyeti
Gözlerim takip ediyor her hareketi
Kulaklarımdaki sesin memnuniyeti
Ülke aynı zamanda bir kuş cenneti
25.11.2003


Yola çıktık ..Ruhumu da ayaklarımı da hiçbir yerlere sığdıramıyorum
25.11.2003


Saliselerdir yollardayız
Ne var ne yok
Ne yok ne var
Dünyanın dönmek için sebebi var
Ne ile kuşatacağım bu yeşilliği doğayı
Katık edeceğim elbet kalemimi
Hissettiklerime ,düşündüklerime
Kafamın içine hiç yerleştirmediğim
Bir nükleer santral var
Bendeki çiçeği tehdit ediyor
Yazma diye …
Her gittiğiniz yerden neyi geleceğe taşıyabilirsiniz
Aklınızı mı
Hayallerinizi mi
Yaşadıklarınızı mı
Bavulunuzu mu
Şimdi geçmişe döndürün onları
Ben zamansızım
Ama ya zaman ?

25.11.2003








NEDEN MİYAVLAR BİR ARSLAN KÜKREMEDEN


Sun City’e yaklaşık 10 km uzakta bir aslan çiftiğinde ıslak topraklara basıyor ayaklarım .

Ayakları kuma batmasın diye patileri bir hayli büyük aslanların ve kuyrukları ressam fırçası gibi olma sebebi takip işareti olması . 12.000 volt elektrik var bu tellerde.İyi bir şoklama herhalde kaçmaya cesaret edene ya da iceri girmeye girişene .. Aslanlar klasik kedi davranışları ile yaşıyor ve avlanıyorlar .Tuzak kurarak ve saklanarak avlanıyorlar . Ayda 5 gün çiftleşiyorlar her çiftleşme yaklaşık 20 sn sürüyor ve günde belki 80 kez deneme yapıyorlar . Bu seksin ne kadar doyurucu olduğu ise doğanın bileceği iş .

Dede aslan osteroporozdan küçüledursun vahşi doğada erkek aslanların 12 yıl yaşadıkları söyleniyor . Aslanlar avlanmadıklarında tembel hayvanlar .Zira doğanın dengesi enerji tasarufu üzerine kurulu . Yavruları ancak 6 ila 8 haftadan sonra ellenmesine izin veriyorlarmış .. doğduklarında 1.5 kg kadar ufacık tefecik oluyorlarmış insandan bile ufak

.Kalahari aslanı dünyanın en büyük aslanı .. Yaklaşık 330 kg ağırlığında imiş . babasını öldürmüş..aslanlar çok eşli hayvanlar ama o tek eşli imiş … İsmi Vitrao .. onun hakkında onca şey öğrendikten sonra görmeyi ümit ediyorduk ne var ki Aslan bakıcısı Oscar’dan Vitrao’nun Zimbabwe’deki parka satıldığını öğrendik . Oscar Swana kabilesinden .
Bebek aslanlara biberonla süt verirken neler düşündüm ben ..








Yağmur yağdığında yavrular hoplayıp sıçrayıp eğleniyorlarmış . Yetişkin aslanlar haftada bir çocuk aslanlar ise beş günde bir besleniyorlarmış .


Sundown Ranch ,Lion Park
25.11.2003






Çok kısa bir yolumuz var …
İster yaşlısı olsun ister genci
Nasıldır acaba gideceğimiz parkta
“R” leri söyleyemeyen bir zenci






























KE BONA LESEDİ

İşte yeni bir film seti ve motor diye bağırmak istiyorum …,

Lesedi Sotho dilinde ışık anlamına geliyormuş Latince’de lucid kelimesine uzak değil .KE BONA LESEDİ ..”I see the light “yani” ışığı görüyorum” anlamına geliyor .Kapıda karşılama mesajında hoş geldin anlamında SİYANAMUKELA yazısı gözüme çarpıyor .Minik çocuklar ,anneleri ,yerlere serilmiş takılar ,kadife yumuşaklığında yavru keçiler ve sanatçı kadınlar . İlk durak Ndebele village.Güney Afrika’nın dünyaca ünlü sanatlarını icra eden artistlerinin bulunduğu köy .Aslan parkına uğradığımız için ,hikâye anlatıcısının tiyatro salonunda yaptığı anlatıma geciktik ama ,çok sorun sayılmaz .


”Sabuana” merhaba demek bu şekilde selamlaşıyoruz . Bize köyü gezdiren rehberimizin adını aklımda tutamadım sanırım ama iletişimimiz iyi ve yol boyu konuşuyoruz .Ayda 800 ZAR para kazanıyormuş ,hayat şartlarının epey ağır olduğunu söylüyor . Kültürümüze doğru yürüyen ışığı görüyormusun diyor ve ilerliyor . Zulu, Xhosa, Basotho ve Pedi köylerine ya da kabilelerine küçük gruplar halinde ziyaretler yaptık .

Zulu köyünün kapısında içeri girmek için, izin almamız gerekiyor.Bunun için ise söylememiz gereken selamlama şekli E’ SANGWENI DE YANİ geleneksel kapı önünde bekler iken sesimizi duyuracak şekilde “UKU -KHULEKA”..diye bağırmak … Zulu dilinde İsivivane ;iyi şans taşı anlamına geliyor .Seyahat edenin taşa tükürüp ISIVIVANEye atmasının seyahat boyunca yolcuya iyi şans getirdiğine inanıyorlar .Geleneksel kulubelerinin ismi INDLU NKULU .Kurban törenleri ile tapınan kabilenin kafatasları ile dekore ettiği kulubelerde felsefe nasıl yapılırdı acaba . ILOBOLA başlık parası anlamına geliyor . Mutfak anlamında kullandıkları kulubeye I’XHIBA denebilir . Minik çocuklar burada da var .Zulu’larda küçük çocuklara sol ellerini kullandırmazlar derlerdi .Çocuklardan biri ise sanırım solak ama gene de emin olamadım . Bu ufaklıklarla daha fazla vakit geçirmek isterdim . . Zulu’larda çok eşlilik varmış. Daha doğrusu polijeni,yani çok karılık diyebilirz . Onların haremden ne anladıklarını ise bilmiyorum. Daha pek çok detay geçiyoır zihnimden bir kısmı sosyolojik inceleme konusu. Giyim ve kuşamları ise alabildiğine sevimli gözüküyor gözüme . Zulu şapkalarının şekilleri pek ilginç ve hoş .Kafa da taşıması biraz zor hele benim kadar çok saçı olan birisi için. Dokuma yapan Zulu kabilesi mensubu kadının işini yaparken ki yüz ifadesi ise keyifli ve uzak..Bu uzaklığı sanki bir yerden tanıyor gibiyim ve öyle hoşuma gidiyor ki . Sonra diğer yüzlere bakıyorum Zulu şefi Senzangakhona’nın gayrimeşru oğlu savaşçı Shaka gözkırpıyor sanki bana .Gücü ve erki görüyorum işte sanki o anda .. Oysa kardeşi tarafından düzenlen bir suikasta kurban gittiğinde yıl 1828 imiş . Bu tarihi kim yazıyor acaba . Sanki hepsi şimdi oluyor .



Konik şapkalar pek hoş .Basotho da her klanın,kendine ait bir totemi var . 16 yaşında sünnet oluyor muş çocuklar .Yamyamlıkları ve bakışları konusunda çelişki hiç yok gibi . Amadoda erkek ,Abesifazene ise kadın demek .Limpopo nehrini refernas alınca ,Batıdakiler nasıl kendilerine Tswana diyor ise güneye yerleşenlerde Basotho diyorlar eğer yanlış anlamadı isem .Bu arada fotoğraf çekmeye de bir türlü doyamıyorum .Batıcılığa pek te karşı olmayan hatta oğlunu Capetown’a eğitime bile gönderen Liderleri kral Moshoeshoe’nun adı geçiyor .Onun için meşaleler yakıyorlarmış.Kraliçe Victoria ile epeyce teşviki mesaisi olmuş .ta ki burayı İngilizlere has bir bölge haline getirene kadar . Örme ve dokuma battaniyeler konusunda dünya pazarında iddialı imişler . Bataniyelerin üzerine seçtikleri desenlerde hayvanların derileri . Kraliçe Victoria dizaynını merak ettim gerçekten . Basotholular Lesetho daki halkın bir alt grubu sanırım . "KHOTLA" ya da LEKGOTLA toplanma yeri demek . Marabaraba nasıl bir oyun acaba . Ngaka, Şifacı demek .Onun kulubesinin de önünden geçiyoruz . Kulubelerin dış cephe dekorasyonlarını yapma isi tamamen basotho’lu kadınlara ait . Şu anada tamamen olmasa da büyük ölçüde batılılaşmışlar onlarda diğer kabileler gibi .Çocukları koruyabilmek için kulubelerin etraflarını çitlerle çevirmişler bu çitlere de “SEU TLAONA” adı veriyorlar .

Geleneksel kabile yaşantısına bir başka örnek ..Xhoso sığır yetiştiriciliğinde bir hayli usta ve demirci bir kabile . Evleri sazdan değil ,taştan .Xhoso’lular Bushmanlerin nehri ile ile Kei nehri .arasında yerleşmişlermişlermiş .Bunun yanı sıra Ciskei and Transkei. adında bölgelerden sözediliyor. Etnik kimlikleri ne olursa olsun hepsine aynı mesafede duruyor yüreğim .hep öyle olduğu gibi . Başka bir yarımküreye geçince de değişmiyor işte bazı şeyler .Suların akış yönü değişse de bazı şeyler değişmiyor . Xhosalılar da güneyliler anladığım kadarı ile . Tonal bir dil kullanıyor Xhoso’luların kullandığı bu dil Bantu dil ailesine giriyormuş . Adamlar gerçekten bir tonque twister ..Sözleri tam bir tekerleme . Bir de dilleri ile oynuyorlar . Çiğdem ve çitong sesleri çıkarıyorum bende çok eğleniyorum ..Hem de çok . Gruptan arkadaşlar fotoğrafımı çekiyor bende onların fotoğraflarını çekiyorum … Bu arada dilimle seslerle oynuyorum . Al şu takatukaları takatukacıya takatukalatmaya götür .. dersem ne anlar acaba . Yok yok olmadı Al şu takatukaları, takatukacıya götür. Takatukacı takatukaları takatukalamazsa, takatukaları,takatukacıdan taka tukalatmadan alda geri getir.

Kabile gezisine devam ediyoruz ve nerede ise sona geldik . Doğaüstü güçleri harekete geçiren adam bu olmasa gerek . Kemikleri ve büyüyü şifayı düşünürken voodo büyüsü düşündüm bir an . Elemterefiş düşünceler geçip gidiverdi tarihin içinde . Hangi ayinle transa geçerim bilmiyordum ama karnım bir hayli aç ve midemin gurultusu bu transı önleyecek . Kafamda yarattığım Zombiler bekleyedursunlar .Bu arada kabile yaşantılarında dikkatimi çeken bir başka detayında haremlik ve selamlık gelenekleri olduğunu söyleyebilirim .

Bir yağmur dansına bir büyü ayinine yada şifa törenine tanıklık etmek isterdim. Kalkanların ve mızrakların arasına aldı bir koreagfrafi bizi . Totem olmak istiyorum sanki o an .

Klandaki bakire genç kızın ergenlik törenini düşündüm adımlarımı şef ile birlikte ileriye geri atarken .

. ;
Yemekten hemen önce Gjani Ingoma Geleneksel dans şovları bir hayli etkileyici idi

İçsel söyleşilerime ,ritüellerime dönmeden ,kapıdan çıkarken yazıya ilişiyor gözüm .Güle güle anlamında bir söz ..
“HAMBA KAHLE” yazıyor . GO WELL yazılmış diğer köşeye de ..

Hava güneşli ve sanırım IŞIĞINIZI GÖRDÜM… gölgenizi de .

Lesedi Cultural Village
25.11.2003


İlk kez timsah eti yediğimden emin olabilirim
"Nyama Choma" - The Greatest African Feast
Lesedi .
25..11.2003



Dizlerimi kırıp ayak tabanlarımı birbirne değdirerek oturdum bir süre minibüsün içinde .Bu epey iyi geldi bana . Zamanda ve mekanda yer kaplıyor gözüktüğüme bakmayın siz benim .Belki de burada değilim .
25.11.2003




İhtişamlı bir otel ve görkemli yağlıboya tablolar var .Dokunmasınlar diye edilgen kılamadım parmaklarımı . Ben kendi tablolarıma da böyle dokunurum .Siz de dokunabilirsniz .
Michelegelo Otel ,Sandton Square
Johannesburg

Ufak bir şehir turundan sonra otele vardık .Moll’dan geçerken neden Ahmet’in yalnız başına yürümeyin dediğini anladım . Wellcome drınk sonrası odalara yerleştik . Damağımız kurumuş herhalde bir den fazla hoş bulduk içtik .
Sturdee Avenue ,Rosebank Hotel
Johannesburg ,SA
25.11.2003


“Rapsodi İstanbul”adlı şarkısına klip çekmek için Teoman ‘da ya buralarda yada klip bitti ve geri döndü . Git Buralardan … git buralardan nasıl bir parça acaba .
25.11.2003 .



GİVE ME HOPE JOHANNA

Saudi Arabistan’da kökenleri
Gül olsa diyeceğim ,nerede dikenleri
Bu toprağa böyle çiçek ekenleri
Alkışlayacağım
Hoşuma gitti değerleri .
My Big Fat Grek wedding’te
Kalacaktı yeğenleri .

Mutual Square, Craddock Avenue
Nino’s /,RoseBank…

Tam karşıda duran “Anat” İsreal orijinli imiş.Sohbete daldık .Gezinmeyi unuttuk .Sanırım o adam sana modellik teklif edecek .dostum.









Rosebank’ta Moll dan otelime kadar
Bana eskort eden siyahinin adı Albert .
Sözlerim belki önce isimini ama aslında
Başka bir soruyu soruyor
.Asırlardır hor görülen bu insanlar
beni hangi kırmızı halının üzerinde ,
kötü insanlardan koruyor .
25.11.2003


Bir dilek diledim
Sturdee Avenue ,Rosebank Hotel
Johannesburg ,SA
25.11.2003



Güzel gülüyor . Belimde ortopedik çökme yaşanmaması için karyola’nın altına destek için gelmişti ve odayı derlemesi söylendi şef tarafından kendisine . Akıl yürütme ve karar alma konusunda hızlı olmasa da yüzündeki gülüş kalbindeki sevgiyi işaret ediyor Elizabeth sadece 25 yaşında .Hayatının ise şimdi ya da sonra ,nasıl gitmesi gerektiğine dair en ufak bir fikri yok .Ona işi bıraktırıp biraz sohbet ediyorum odada .Çok utangaç . Önceleri yüzüme bile bakmaya çekiniyor .Sonra yavaş yavaş açılıyor . Zulu kabilesindenmiş aslında ,ailesi ile beraber oturuyormuş 7 kardeşi var ve ayda yaklaşık 750 ZAR kazanıyormuş.

İstanbul’dan gelen haberler ise sisin devam ettiği yönünde. Dün boğaz transit gemi geçişine kapatılmış vapur feribot seferleri iptal edilmiş .



Sabah kahvaltısını meyveli yoğurtlarla geçiştirdim . Tabağa sürrealist bir resim çizdim.Az sonra yola çıkıyoruz .Çakmak taşı ile ateş yakacak gibi hissediyorum kendimi .Yol heyecanlandırıyor . Bir dilim kepek ekmeğini de peçeteme bohça yapıyorum .Yolda nerede mola veririz ve zamanlamamız tutar mı bilmiyorum ,pek bir şey yiyemedim ama mutlaka acıkırım .
Johannesburg
26.11.2003



Yahya şehri Joburg’dayız .Johannesburg..İlk altının bulunduğu yıl 1886 imiş ..1875’ lerin sonunda 100.000 kişi yaşarken şimdi kentte 6 milyon insan yaşıyor . eşlerinden ve çocuklarından ayrı kalarak madenlerde çalışan kaç siyahi, geçmişin bakışları ile baktı bana bugün bilmiyorum . Sıcak hava yükseliyor tarlalarda suyu nasıl pompalıyorlar elektriği nasıl elde ediyorlar bilmiyorum.Zihnimde kimbilir kaç düşünce daha emekleye emekleye geçip gider .
26.11.2003




JOHANNESBURG’TAN AYRILMADAN


Geçirdiği beyin ameliyatları sonrasında Türk sanat Müziği sanatçısı Yüksel Uzel’de Johannesburg’ta yaşamaya başlamıştı . Dostum Osman epey bahsetmişti buralara yerleşme hikâyesinden.

Mandela’nın Houghton’daki (sanırım böyle ) özel residansının önünden geçtik az önce . ANC’yi (African National Congress) selamladım sanki . Aslında bir Soweto turu yapıp gecekondu mahallesine girip ırkçı yönetimlere karşı olan ayaklanmaların merkezini görebiliridk .Orada Mandela'nın yıllarca yaşadığı Soweta evi varmış. Aslında 20 yıl hapis yattığı Robben Adası" na bir bot turu iyi olurdu .herşey için vakit olmaması ne kötü ama bir daha gelmek için de bir o kadar teşvik edici .Zaten hep yarım kalan şeyleri sevmezmiyim .Yarım bıraktıklarımı değil ,yarım kalanları … Yarım bıraktığım ise ne kadar az şey var bilmiyorum .yarım ne kadardır onu da bilmiyorum.

Nelson Rolihlahla Mandela.. sanırım Amsterdam Madam Tussaud’da mumyanın yanında fotoğraf çektiriken düşündüm ülkene gelmeyi . Bir daha ki sefere seni de ziyaret edeceğim .Güneş yengeç burcunda olacak geldiğimde . Yan yan yürürüz bahçende . 6 çocuğun var isimlerini ben söyliyeyim sen kim olduklarını göster bana . Madiba Makaziwe Makgatho, , Zenani, Zindzi ve 1948 de doğan ve aynı yıl ölen kızın nedeni ile , bir kere daha Makaziwe.O Makaziwe şimdi Antropoloji Dr ünvanına sahip ve birkaç ay önce Hollanda’da bir Ekonomi vb konuların konuşulduğu bir zirvede konuşmacılık yapmıştı .İlk kızının neden öldüğünü bilmiyorum onu da anlatırsın ..



Nelson Mandela’nın Otobiyagrafisi olan “Long Walk to Freedom” kitabını en kısa zamanda alıp okuyacağım .Yolumuz bir hayli uzun ve ayaklarımı ne tarafa kıvırsam diye bakıyorum .İyi ki boyum daha uzun değil .kapladığım iki kişilik koltuktan dolayı biraz utanıyorum .


Houghton’dayız hala . St David caddesinden geçiyoruz okulun ismi St .John’s College .Hogwart Büyücülük okulu gibi bir yer . Tabi büyücü yetiştirmiyor .Boğaziçi Üniversitesinin Temel Bilimler binasına da benziyor uzaktan görünüm. Ne de olsa yüzyılı aşkın bir görünüm .

26.11.2003
Johannesburg


Telekom kulesi 269 metre imiş bunun adı galiba Hillbrow Tower .Dubai ‘deki bu yıl yapımı biten 21.Yüzyıl kulesi de bu kadar dı yanılmıyorsam. Ama tabi residential olunca farklı bir sınıfa girmiş oluyor bu yükseklikler . Tv kulesi ise 243 metre imiş . Eflatun rengi jakaranda ağaçları her tarfta ....Güneş ne kadar güzel .. Güneş toplamak için harika bir zemin var bu ülkede,elektrik üretimi içinde ideal.

Gün yaban hayata yolculukla geçti ,
Vakit nasıl da gelip geçti




YOLCULUK


Yolda pencereden dışarı bakarken izlediğim belgeseli düşündüm .Sonrada kendi türüne zarar vermeyen canlıları .Oysa insan öyle mi .Boşuna dememiş Thomas Hobbes , Homo Hominu Lupus ( insan insanın kurdudur ) diye . Sıcak kumlarla ,karlar arasında yuvarlanıp durdu zihnim. Arada bir siyahileri izledim yollarda . Otobüsteki earl grey çay kokusu Robert’ın marifeti.Bize karşı son derece iltimaslı ,sanki bütün tur grubunu şımartıyor . Bağışıklık sistemime çok iyi gelen bir şeyler var bu yolculukta .Giderek daha da fazla keyif alıyorum .

Bu müziği tanıyorum ..evet Joan Baez’ den dinlemeyi pek severdim bunu ..

A si m'bonanga
A si m'bonanga u Mandela thina
Lapha ekhona
Lapha ehleli khona

A seagull wings across the sea
Borken silence is what I dream
Who has the words to close the distance
Between you and me

Steven Biko
A si m'bonanga
A si m'bonanga umfowethu thina
Lapha ekhona
La wa fela khona

Görmedik diye ezgi ..Görmedik Mandela’nın nerede olduğunu görmedik .nerede oturduğunu görmedik .

Görmedik Biko
Kardeşimiz Bikoyu göremedik
Nerede olduğunu nerede öldüğünü görmedik …


Kafamda eskiye giden ve yeniye kıvrılan ne çok sarmal varmış . 1987’li yıllara gidiyorum hızla . Gitar ile solo söylediğimi hatırladım bu parçayı .şimdi ise akor bile basamıyorum . Enstrüman çalma konusunda yakaladığım geçici başarıyı hatırlıyorum . Gitarım ise kuzey yarımküredeki evimin salon kapısının arkasında,arkasına yaslanmış ayakta duruyor .

İmajinasyonlarıma ara verip ,yerel tur rehberimize kulak veriyorum .Şifalı “Aloe Vera” bitkisinin anavatanı burası imiş meğer .Bizde sarı sabır deniyor ya da öd ağacı .Gelmeden önce Kasım ortasında İstanbul’da katıldığım fuarda da bağışıklık sistemini güçlendiriyor gerekçesi ile epeyce ikram etmişlerdi bu zambakgilden .dikenli ve reçineli bir bitki .Görünüşü kaktüse benziyor ve 150 -200 kadar çeşidi varmış . Bu çeşitlerin çoğu Güney Afrika’da bulunuyormuş . bağışıklık sistemine olan farmasötik etkisini bilmiyorum ama sinameki etkisi gösterdiği kesin .bağırsakları aktif halde tutuyor .kozmetikte de bir çok alanda kullanılıyor bildiğim kadarı ile .Kleopatra cildini böyle taze tutmuş derler ya .Egzama tedavilerinde de kullanıldığını duymuştum.Başka hangi müstahzarların içinde Aloa vera var mimliyorum .”Al” gülüm “ver” gülüm der gibi bir şey .

Yoldan geçerken bir de cenaze gördük .Nasıldır acaba Hristiyan olmayan siyahilerin ve kabilelerin ölülerini gömme törenleri ,ya da bir kadın nasıl şekil verir hamura .

26.11.2003


Saat 14’00 e yaklaşıyor.Spar mağazasının önündeyiz az sonra hareket edeceğiz . Grup dinamiğine tur şirketlerinin ve kişilerin yaklaşımını görmek için iyi bir vakit . Dostlar alışverişte nasıl görecek merak ediyorum .
26.11.2003



Çitlerin arkasında tutamam içimdeki fikirleri sözleri
Geceleri nasıl gözükecek bilmem kedilerin gözleri
İçimdeki aslanın pençesi havada
Havanın karamasına çok kalmadı ..Çok sıcak … Kuş senfonisini dinliyorum …suskunum . yerde cansız yatan bir avı diriltebilecek kadar hazırım doğaya . İÇİMDE BİR KAMP ATEŞİ yanıyor
yıldızları gökyüzüne saldım ,
Orion takım yıldızına baktım
Sonrada fundalıklara daldım


SANP … Simgesi Spiral boynuzlu Kudu
South African National Park .










“ BIG 5”

LION, ELEPHANT, LEOPARD, BUFFALO AND RHINO..


Yaklaşık 180 bungalow varmış burada … Skukaza Kampı Sabie Köprüsü olarak biliniyormuş daha önceleri .1936 yılında ismi Skukuza olarak değişmiş sonradan .. Skukuza ismi Tsonga’ da James Stevenson-Hamilton’ a verilen isim imiş Kruger National Park listesinde kamp isimlerine baktım . Letaba ,Lower Sabie , Mopani , Olifants , Orpen, Pretoriuskop , Punda Maria, Satara , Shingwedzi Skukaza gibi pek çok isim gördüm .Skukaza Shangaan dilinde her şeyi koruyan adam demekmiş .

Ağaçların kabuklarını yiyenlerin filler olsa gerek .Daha safariye çıkmadan zürafa gördük üzerinde kaç beşbin asalak yaşadığını ise hatırlamıyorum .Kafalarında da kuşlar var .

Bölge Mozambik’ten gelen seller sonrası,uzun süre yağış almamış .O nedenle taze otlar alabildiğine az ve kuraklık hüküm sürüyor denebilir .Yolda sürekli impalalarla burun buruna geliyoruz .İmpalalar ceylana benzeyen antilop türü .Hızlı üreyen ve yavrusu kokusuz bir hayvan . Kudular da bu antilop grubuna giriyor . İmpalalar henüz görmediğimiz devasa hayvanların yanında az sonra fino köpeği kalacaklar sanki . Kuraklık nedeni ile belki de bitki örtüsü ile tamamı ile tanışmayacağız belki ama tanışacaklarım var bu kesin .

Krueger park Mpumalanga EyaLeti sınırları içinde kalıyormuş. Mpumalanga 'güneşin doğduğu yer' anlamına geliyor .Parka her sene yılda yaklaşık 1.5 milyon ziyaretçi geliyormuş ve bunların sadece üçte biri turistmiş.Tabi Botsvana, Zimbabve,, Namibya ve Zambia,Mozambik gibi komşu ülkelerden de bir hayli ziyaretçi akını oluyormuş parka . Ben denizaşırı ülkelerden gelen ziyaretçi sayılırım . Bu park dünyanın 8.Afrika’nın 5.Büyük parkı . Park 1976’da çıkarılan Ulusal Parklar ile ilgili yasaya ve SANParks regülasyonlarına tabi . Yasalara aykırı hareket etmenin cezası ise 1500 Rand ile hapis cezasına kadar geniş bir aralıkta . Skukaza parkının direktörü David Mabunda’nın talimatlarını okudum az önce . Park yaklaşık 30.000 km kare .. Bu arada Mozambik ve Zimbave safari parkları ile Kruger Park arasındaki sınır tel örgüleride kademeli olarak kaldırılıyor ve 'Barış Parkı' bölgeleri oluşturuluyormuş .



Bu geniş yüzölçümünde kaybolmaya hazırım … Yerde fil pislikleri var .. bu işaret olsa gerek ..

Nihayet saat 17:30 da Safariye çıkabildik .Siyahi şoförümüzün ve aynı zamanda da rehberimizin ismi Roy . Keyifli birisi ve çoğu siyahi gibi o da güleryüzlü . Tıslayan ağaçları geçtikten sonra beşin birini yakalayıverdik ve bir fil ailesi asfalttan bize aldırış etmeksizin yoluna devam ediyor.Deklanşör sesleri ise kuş cıvıltılarına karışıyor . yediklrinin sadece %48’ni sindirebilen fillerin aracımıza yaklaşıp hortumlarını içeri sokup bizlerle şakalaşmasını isterdim doğrusu .neden olmasın dı ki Onlar ne de olsa fil,eşek şakası yapacak halleri olmaz dı ya .

Yola devam ediyoruz . Karşımıza bakışlarını bizden hiç ayırmayan, motorlu taşıtlara ve bize karşı kızgınlık taşımayan tüberkülozlu bufalolarla karşılaşıyoruz .Sığır vebasını duymuştum ama Bufalo veremini ilk kez duydum. Veremli olmalarının kendilerine herhangi bir zararı yok ama avlanarak onları yiyen aslanların hali bitap .20.000 Bufalodan 15.000 i hastalıklı imiş .Bebek bufalo doğduğunda anneden mikrobu almış olmuyor . Kuzeydeki temiz bufalolar ile güneydeki hasta bufalolar arasında bypasslar yapıp yavruları kaçırmak gerekiyor .Hasta bufalolar izole edilmezse de ,veremin bütün parka sirayet edeceği ise aşikar . Gözlerini hiç kaçırmıyorlar .Bunlara alacaklı gibi bakıyormuş sözde .bence tam 100 RAND ların üzerine yakışır bir duruş . Belki de Descartes “Cogito Ergo Sum “ sözünü onlara bakarak söylemiştir .Düşündüklerine göre vardır bir bildikleri .


Bufalolardan sonra yeni konuğumuz yaban domuzu . Tabi burada kimin konuk kimin ise evsahibi olduğu ise tartışma konusu . Boynuzlarından baston sapı yada gazoz açacağı yapılan yaban domuzunun ise bize birkaç poz vermek dışında başka bir işi yok gibi.



Yolda yüzlerce yıllık karınca yuvaları görüyoruz . İşte beşte üç… Sırtüstü yatıp bacaklarını açarak sere serpe uzanmış iki dişi ve bir erkek aslan .. Sessizliğimizi koruyoruz .sabrımızı da öyle . Hayvanların mesai saatleri dışına çıktığımızı sanmıyorum .Aslanlarda tek bir kıpırtı yok .Roy ,aslanları uyandırmak için boğulan bufalo sesi çıkarıyor .Bu ses aslanların pek te umrunda olmadı bende birkaç puhu kuşu sesi denemesi yaptım ama sanırım o da nafile .Sadece bir tanesi esnedi tekrar . Bu aslanlara yatak istirahatini kim verdi ki …




Oysa her safariye çıktığımda
Kedigilerin yeli esmeli
Bir aslanın yelesi gözüme değmeli
Ey seni gidi atılgan ,etçil memeli
Kalk bakayım yattığın yerden
Göster misafirperverliğini
Geldiğimize değmeli


Ben sizin ilginizi çekecek lezette gevişgetiren bir hayvan değilim .Ama burada uyanmanızı silkelenip kendinize ve hatta bana dogru gelmenizi bekliyorum .Haydi kalkın şimdi sebebiniz var . Uyanın … Bunları geçiririken ben zihnimden Ahmet bize aslanların gözlerinin etrafındaki halkalar sayesinde kedilerin gece nasıl gördüklerini anlatıyordu . Birden ne oldu ise aslanlar kıpırdanmaya karar verdiler .Bir tanesinin bakışları aslan kesildi .İşte kendine geldi .. Kendine geldi . Hey gidi aslan yüreklim . Elli Rand eder bu kıpırdanışın . İnanmayanlara gösteririm banknotları .




Dişiler bize doğru yaklaşıyor . Yanımızdan geçtiler sonra da önümüzde yol alırken arkadan erkek aslan asfalta çıktı . Bir süre aslan ile aynı hızda yol aldık …Parkta hız sınırı hayvanların hızına ayarlı nede olsa .

Müthiş bir spreyleme operasyonu .. Aslan kokusunu bırakıyor yola görüyormusunuz .. O sırada saldırabileceği kadar yakınına yanaşmak istedim aslanın .



Gece bastırsın
Göğün rengi koyulaşsın
Aslan perhizi bozsun

Bir cesedi kukla gibi taşırken
Avlanan hayvanın
Avlanmak istenenin dublörü olduğunu
Ve aslanın aldatıldığını
Düşünmek istedim
Hoşuma gitti bu fikir .


Henüz 5 te üçte idik .Leopar ve gergedan görmemiştik .deklanşör seslerinin ardı arkası kesilmiyordu .7,8 yaşlarında erkek aslan bizimle beraber ilerlerken orta hasar görmüş bir yüzü ve yarasız beresiz vücuduna takıldı gözlerim. Alacakaranlık vakti silüetini düşündüm bir an onun . Aslan patilerini asfalta sürttükçe dişi aslan tarafından büyütülen çocuk hikâyelerine kaydım.Dede Korkut hikâyelerine Belki de . Sonra da zihnimde yepyeni fabl oluşumlarına kapı açtım .

Safaride görülmesi en zor olan hayvanlardan birisi vahşi köpekmiş ..Karınca yuvaları şaşırtıcı görüntüleri ve yükseklikleri ile karşımıza çıkmaya devam ediyor .Kim sizi bu yuvaların içinde 300.000 ila 1milyon arası değişen kanatlı beyaz karınca popülasyonunun yaşadığına inandırabilir .

Tepede yepyeni bir ay var . Spot ışıklarımız da yanacak az sonra .Hava kararmak üzere saat 18:45’ e geliyor . Sesler cricketlerden yani cırcır böceklerinden geliyor .Onlara ağustos böceği nasıl diyebilirim ki bu yarımkürede .

Geldiğim ülkede mevsim kış ,burada yaz ama etrafa bakınca nasıl da açıyor içimde bahar .. Vivaldi neredesin ? 4.Mevsimi de getir yanıma .

Aslanların zürafaların ayaklarını kaydırmak icin asfalta sürüklemeleri dışında kimbilir daha kaç taktikleri var .


Farlarımız açıldı .Gözlerim bozuk olduğu için dürbün ile çıplak göz ile görebildiğim kadar iyi göremiyorum .o nedenle bana uzatılan dürbünü iade ediyorum .Etoburların avlanma saati gelmiş olabilir .Su içmeye giden sırtlan gergedana mı sataşıyor belli değil . Karanlıkta parlayan gözler aramak ise meditasyonların en güzeli .

Gergedanlar boynuzları için soyu tükenmekte olan tektoynaklılar .Çalıların arasından keratin ağırlıklı bu görüntülerin ardından gözlerim daldı yine . Silah kabzası olsun diye boynuzuna el uzatan bi avcının gözlerine sert sert baktı yüreğim. Zulu’nun birisi ile bakıştım belki de kimbilir üzerinde şans getirsin diye taşırlar ya hani …


Kaç hayvan doğum yapıyor acaba şu sırada .Yalnızlık nasıldır av olmadan bir antilopa .Bana ölümü ne düşündürebilirdi bu akşam safari olmasa idi .Selam anneciğim ,selam babacığım .Görüyormusunuz karınca yuvalarının içinden çıkan ağaçları.Bu nasıl verimliliktir .Yoksa onları siz mi besliyorsunuz . Spotu tutmayın annemin ve babamın üzerine . Bakmayın gözlerinin içine .


Birden gray darker geçti önümüzden .Bu utangaç hayvan tek eşli bir antilop . Tabi bu tek eşlilik ve çok eşlilik ilginç bir kavram ve doğada daha fazla gözlem gerektiryor zira sosyal tekeşliliğin cinsel tekeşliliği gerektirmediği pek çok gözlemden sözediliyor son yıllarda.Kuşların belki de yüzde 90'ı tekeşli ama bu sosyal tekeşliliğin, DNA çözümlemelerinin keşfiyle birlikte, cinsel tekeşliliğe tekabül etmediğine ilişkin raporlar vardı .Hemen ardından karşımıza bir kudu çıktı .Arada bir yolun ortasına atlayan ya da saklanan impalalar ise kaile alınmadıkları için üzülüyorlarmıdır dersiniz ? Bence hiç te umurlarında değil .


Venüs ne kadar da parlak bu gece .Belki de hergece böyledir . Bushbaby maymunu nasıl da sıçrayıverdi bize sürpriz olsun diye . 7 metre zıplayabiliyormuş.Tam da zıplarken fotoğrafını çekmek harika olurdu ama olmadı .

İşte Roy’un gözünden kaçmayan ve bizim bütün ataklığımıza rağmen hiç istifini bozmayan ve rengini değiştirmek için bile zahmet etmeyen bukalemun.yemyeşil ve hemen elime bir çizik attırıverdi . Yaklaşık 22 cm uzunluğunda yetişkin bir bukalemunun gecenin en fotojenik hayvanı olacağı aklımıza gelmemişti .Ametist yüzüğümün üzerine bastı .asıl bir enerji patlaması yaşar bilmiyorum . ellerimin üzeri benden ayrılırken biraz daha çizildi .

Kanatlı karıncaların yani termitlerin çıkardıkları Kloroflorokarbon gazının ozonu delişine şaşırmıyorum .Etrafta sprey ya da buzdolabı aramaya gerek yok .

Safari turumuz sona eriyor . Uyumadığı içinde gecenin kalp atışları ise , hiç yavaşlamıyor bu parkta ..

26.11.2003


Gece gündüze alternatif
Bilseniz bu safari ne keyif
Aslan sabahın erken saatleri
Leopar ise geceleri aktif .
26.11.2003



Aklım başımda ,başımda bir kafa
Kafamı çevirince aksi tarafa
Karşıma çıktı iki zürafa




İşte kocaman patili bir arslan
Nasıl olursa olsun gözü kaşı
Tipik kedi davranışı
İnat ederse akbaba
Az sonra aslanın yeni aşı .

İçimde bazen bir ev kedisi
Bir arslan olur ya bazen
O zaman düşünürüm
Adrenali bu kadar yüksek bir gecede
Aç karnına uyku tutar mı bir aslanı
Ya da bufalolu bir sandviç ,
Sabaha kadar tutar mı midesini .
H.Çiğdem Yorgancıoğlu


Kurbağa seslerini duyuyormusunuz .Suyun içinden hamam sefasında gibi vıraklıyorlar . Bir Uzakdoğulunun Çorba tabağında olsalar nasıl susarlar oysa ki . Süt güğümüne düşen ve kurtulmak için çırpınırken sütü tereyağına dönüştüren kurbağanın hikâyesini anımsadım ve bankta yanımda oturan rehberlerin konuşmasına da kulak kabarttım . Berrin sanırım sıcak bir şeyler almak üzere gitti,benim ise ne yiyecek ne de içecek hiçbir yerim kalmadı .
26.11.2003


DOĞA İLE ARKADAŞ
Toplu iğne başından daha büyük böceklerle dolu bir oda
Kertenkelenin bir duvarda diğeri geziyor aynamda
Tam elime peçeteyi ,alıp atacaktım dışarı onları
Şöyle bir kafamı kaldırıp tavana baktım da
Rahatlarını kaçırmaya değmez dedim
Nasıl olsa diğerleri tepede sırada .

Bungalow



İMPALA
Neyin silüeti yaklaşıyor dizelerime
Yazabilirmiyim şiirimi bir antilopun
Dizlerine
Dizüstü çökecek av olur ise .

Haydi bakın etrafa ,toynaklarınla
Toprağı eşele ,çapala
Hipnotize eder gibi yaklaşıyor sanki aslan
Emrediyor sanki ,”hadi kaçmadan yalpala”
Bu sesi duyunca
Ne yapacak acaba bu gece bir impala
Kendi ölümünü geciktirmek için
26.11.2003



Karıncaların eski uygarlıklarını düşünüyorum . Karınca Z ile de selamlaşıyorum . Kraliyet prensesi Bala bana Böcektopya’dan göz kırptı ..Gidebildiğim kadar eskiye gitmek istiyorum . Şekerleme yapan aslanların görüntülerini çağırıyorum zihnime . Spor amaçlı avlanan aslanlarda var karınları aç olduğu için avlananlarda . Tıpkı insanlar gibi .
Sinsice sıçrayıp bir impalayı havada yakalayıp yere indirmek isteyen bir aslan ,benimle göz teması içinde .Sözcükler söyledim biraz gerçek biraz hayali Ve hepsinin teması kendi içinde .
26.11.2003



Soy tüketmek yasaklandı
İçimde bugün ,
fildişi ticaretini yasaklamayak isteyen bir yasa uyandı
Sanki bir filin dişi, uyandığımda yanağıma dayandı

Bahsederken biz ondan bundan
İki dereden bir aradan
Çıkınca karşımıza beşin dördü
,Aslan Bufalo fil ve gergedan
Ortalık hodri meydan .

Ey beyaz adam ,
Bırak dilenciliği
Otur şu safari parkına bekçi diye
İşte sana istihdam .






Pek alıştırmışım kendimi
Gyps fulvuslara bakmaya
Hani şu komik kıyafetli
Ama bunlar Gyps Africanus
Yani bu akbabalar , yerli
Sekiz kiloluk hayvanda
Beş tonluk basınc olacağı
Nereden belli .




Her yolculuğa yeni sözlerim gebe
İçimde kaç göçebe
Ve kaç derme çatma kulübe
Olduğunu bilmiyorum
Küre-i arzın üzerinde
Şimdi de baş aşağı
Geziyor geziyor
Geziyorum .



Dışımdaki hiç kimse diyor ki ;
İçimdeki Güney Afrika Muhabiri
Almaksızın herhangi bir tedbiri
Seçeneklerinden biri
Herhangi biri .


Bungalowlar parkın malikaneleri
Sürü halinde yaşayan aslanların lideri
Sözünün eri .





Bulduğum böceklere ,kertenkelelere ,halıda uyuyan kelebeğe hepsine isim koydum .işte simleri . Xhosa, Sotho, Venda, Tsonga, Pedi, ,Shangan ve Ndebele.isimlerini yadırgadıklarını sanmıyorum .
Skukaza
26.11.2003



Biyolojik çeşitliliğin içinde ,Kablosuz iletişim aygıtımla gezerken MTN nin 1994 yılında kurulan ve Johannesburg borsasına kote olan ,900.000 metrekarede hizmet veren 5 milyon abonesi olan bir mobil iletişim şirketi olduğunu öğreniyorum.
Skukaza kampı ,Krueger Park
27.11.2003




Çalışanlarla sohbet ederken zırcahil olmadıklarını fark ettim .Hiç ülke dışına çıkmamış olmasına ragmen hayalleri de oldukça büyük Alex’in.
Skukaza kampı ,Krueger Park

27.11.2003



Minibüsümüzün Satara Park’a hareket etmek üzere yola çıkmasına çok az bir zaman kaldı . Rengarenk kuşlar çalım atıyor bahçede . Erasmus arkeolog.Anne ve babası eğitim görevlisi imiş . Paul Krueger’in heykelinin kaldırılması ile uğraşıyormuş .İstanbul hakkında epey bilgisi olması beni şaşırtmadı . Zeugma ile ilgili biraz bilgisi var fakat Nemruttaki kazılardan haberi yok . Konuları hızla değiştiriyoruz . Su altı arkeolojisinden açılınca konu INA’nın kurucusu George Bass’a kadar geliyoruz .Türkiye’deki su altı kazılarını da duymuş .
Krueger Park yakında Mozambik ve Zimbabve ile GLTP olacak diyor ..Great Limpopo Transfrontier Park anlamında kullanıyor ..

Neyi gün ışığına çıkarırsa çıkarsın bir arkeolog
Bence gün ışığında en son bulacağı şey
Kendisi olacaktır .

Tam ondan ayrıldığımda Ahmet’in beni aradığını fark ediyorum .
Tüh ..nasıl atladım bu detayı .

Yarım saat önce hareket etmeye sonradan karar verdiğimizi unutmuşum . hareket ediyoruz şimdi .Araca bu sefer en son binen benim .



Antenlerim ise hala kafamda .Belki bir arı belki bir antlop belki de bir salyangoz . Şimdi hangi manyetik alanın içine çekildiğimi bilmeksizin ısrarla akşam çıkılacak olan bir safariyi düşünüyorum.

Skukuza Kamp ,
27.11.2003









OCAKBAŞI

Sadece kuzu etine olan talebimin yanı sıra az önce fotoğrafını çektiğim çocukları düşünüyorum.Babunların gözlerini gözlerimi dikmesine ve aniden berekete ve şimşeğe boğan yağmura hayranım .Müberra Hn ‘ın daha önce Nepal’de bir safariye katıldığını öğreniyoruz .O da bir Boğaziçi’li .Siyaset Bilimi mezunu . Japon çift yanımda oturuyor ,sanırım benim dışımda kimse yemek seçmiyor . Annem bana yemek seçmememi tembih etmişti .Bu kadar hasas bir mideye sahip olmamın sebebi bu seçicilik biliyorum . Doğa ile didişmeye gelmiyor .
Fotoğraf çeken ve Kızılhaç’ta çalışan delikanlının arkadaşı beni tanıdığı birine benzettiğini ve kim olduğunu ise hatırlamadığını söylüyor . Tur lideri ve tur rehberi oldukça akıllı ve sıcak insanlar bu işi ve dengeleri ,oldukça usta ve empatik bir şekilde götürüyorlar .
Parkta hediyelik eşyalar satan dükkandaki adamla sohbet ediyoruz o sırada alışverişe gelen ve Türk olduğumu öğrenen bir Hollanda asıllı Güney Afrika’lı İstanbuldaki bombalı saldırı olaylardan dolayı üzgün olduğunu söylüyor . Parkta baboonları beslemeyiniz,onlara dikkat ediniz kendinizi baboonlara ısırttırmayınız türden yazıların olduğu bir tabelaya takılıyor gözüm .Önünden geçip gidiyorum .Yağmur bastırmak üzere .


İki kamp arası Piknik
Krueger Park .
27.11.2003


Yağmur iyicene bastırdı .Şimşekler çakıyor . Yakınıma düşen yıldırımlara bakıyorum .yağmurun damlaları sanki benim ve ben akıyorum .

Aslana ve avına bakmaya gidiyoruz yeniden .Başlarındaki kalabalık hala devam ediyor . Akbaba da orada mı göremiyorum .Galiba az önce barbekü mekanımıza dönsek iyi olacak .Çok sıkıştım.
27.11.2003



ihtiyaç molası sırasında açılan Robert’in şemsiyesi sırılsıklam oluyor
27.11.2003

Artık daha rahat
27.11.2003

Yağmurun ardından gökkuşağı bekledik
Renkler karıştı ,nedenini çözemedik
27.11.2003









SATARA


Geldik .Yeni Kamp ,Yeni Bungalow ,Yeni safari ,Yeni Hikaye
Satara
27.11.2003

İşte bu müzik bu ahşap kaplumbağadan geliyor
Bir barbekü daveti kimbilir ne söylüyor

27.11.2003

İşte aslan ..Heybeti ile bir destan kahramanı gibi yürüyor .
Ne göstersem, Stephan hakkında çok şey biliyor .
Bir aslanın çene yapısı kıkırdak ve kemik yapısı ile ilgili
Ne de çok şey söylenebiliyor .
27.11.2003
Gece Safarisi /Evening Game Drive .

KORKU
Leopar göreceğim diye
Gözümü dört açtığımda
Çalılıkların arasında sırtlanların gözü
Gözüme değmeden
Gözyaşları akmaya başladı,
Aslan’ın ikindi kahvaltısı olmaktan
Kurtulan bir impalanın .

Leoparı ise üzerindeki dövmeler ve pahalı kumaşları ile göremedik ne yazık ki .


Aslanlar cambazlıkta çok başarılı değiller .Ne de olsa leopar kadar seri hareket edemiyorlar ağaçların üzerinde .gene de sakar oluşları heybetlerini ortadan kaldırmıyor . Bu karizmatik görüntülerini dişiye de yansıtmaları gerekirse ;bütün dişilerine peruk takmak istiyorum aslanların. Yele niyetine . yelelerini örüp boncuk takmak istiyorum pelitlerine .Afrika’lı diye ..

Stephan’dan yaşlandıkça pembe burunlarının, giderek koyulaştığını öğreniyorum kedigillerin. Elimizdeki fenerle çalıların arasını aydınlatmak için nöbetleşiyoruz .Zoolojik gevezeliğimiz yoğunlaşınca spotlar bazen yolun üzerine kayıyor .Parlak fikirlerimiz aydınlatsa keşke safari parkını diye düşünüyorum .ama bu nasıl olacak , bütün savunma mekanizmalarımızla ,ve tam teşekküllü olarak uygarlığın içinden geldiğimize göre , kamufle olmuş bir leoparı bu yolla aydınlatmak ve görünür kılmak için henüz çok erken . İçimdeki kurgu bilim bana bunları söylerken ,bir aslanın gözüne hüzmelenen ışık utandı . Rehberimiz ve gruptaki pek çok kişi safaride uyuya kaldı . Gün ağarmadan çıktıkları safari onları yormuş olsa gerek . Anaerkil Loxodanto cinsi fil ailesi de gecenin karanlığına saklanmış . Fan vazifesi gören kulaklarını kıpırdatıyor .Stephan onların da ultrasonik seslerle haberleştiğini anlatıyor. 15 -20 Hz sesler çıkarıyorlarmış . Gergedan’ın biri çamurda yuvarlanıyor .Bu fillerin ,gergedanların çamura olan düşkünlükleri üzerlerindeki asalaklarla mücadele etme yöntemlerinden kaynaklanıyor. . Stephan ile konuştukça onun varlığını olumlama biçiminin benimki ile çakışmadığını fark ettim.Bu nedenle iyi dost olduk belki de .Kutuplaşsak ta olurdu artık . Zihnimi serbest bıraktıkça bize iletişimi neyin mümkün kıldığını anlamıştım .Bu ahbap beni yankılayabiliyordu .

Impalalar yaklaşık 12 -13 yıl yaşıyorlarmış tabi av olmamayı başarırlarsa . Ağırlıkları da aşağı yukarı benim kadar . belki biraz daha fazla .

Yolda yerde gezen bir kaplumbağa daha . Bir hokkabazın el çabukluğu ile dokunabilirdi ona siyahi rehber .Vildan Hn ‘ın spontone esprileri beni çok güldürüyorlar .

Su aygırını görmek bir hayli zor ama gördük gölgesini .Timsah ise sevimli hayalet .

Sonra asfaltın üzerine çıkmış fil ayakları
Ve üzerinde ağır gövdeleri
Çekirdek aile asfalta
Biblolar gibi dizildi


Aslanların libidosundan sonra ,monogami üzerine kurulu hayatlarından bahsediyoruz fillerin ve bir filin eşini asla terk etmediğinden.Cinsel etik sorgulamalarına girince doğanın içinde karmakarışık oluyor insan .Zira ensest ilişkiden ,çok eşliliğe sadakatten ,tek eşliliğe kadar gözlenebilecek envayi çeşit durum var . Doğada neyin yanlış olduğuna kim karar verebilir ki .

Safarinin son saatlerine girdik .Ümitle leoparı arıyor gözlerimiz .Yaşadığım her detayı paranteze almak istiyordum.



Bir an sustum.. Sustuk …

Sanırım bir dize geliyor dedim kendi kendime … ve geldi

Sessizliğin kapısını tıklat
Bak ne çok duyacaksın
Ateş parçası iken
Kor olacaksın .






Zamanın zembereği boşandı
Eski mi eski bir kıta
Oldukça yaşlı ve antika
Burası Güney Afrika
Zihnimde yeni bir patika
Ve şu ana kadar başıma gelen
Her bir harika
Henüz yaşamadıklarımın
Müsveddesi .


Bir ara aslanların kafalarını boyunlarının etrafında kaç derece döndürdüğünü düşündüm .Sonra soracak kadar vakit kalmadı . safari turu sona ermişti .
27.11.2003


Kafa kafaya verip
Düşünürken bir antilop üzerinde
Birden fil gözüküp ara veriyor
Sözlerimize .
O sırada düşündüm de
Yürürken bir fil ağırlığını
Hangi ayağına veriyor .

Kaç ton yükleniyor düşüncelerim
Asfaltın üzerine .









Hücre zarı hücre duvarı
Bu işte zoologun yoğu varı
İsmi Wilhelm Stephan ..Kökenleri Hollandalı . kendisi zoolog ve hukuk okuyor .
Gülüşü ve bakışı dostluk kokuyor . Kütük bir evde düşündüm kendimi bir an .


Satara /Kruegerpark
South Africa





Ayaklarım suya batmış
Bir küvetin içinde mumlar suya yatmış .
Ay güneşin üzerine yatmış .
Satara ,SA

Ağır metallerden küresel ısınmaya ,evrim teorisinden protein sentezlerine ,felsefeden metafiziğe daldan dala atlayan iki maymun gibiydik . İki maymun burcu olmanın etkisi de bu idi belki . Çin astrolojisine bakılır ise bu tezi doğrulamak kolay tabi .Mistik fenomenlerin olduğu ağaçlara da atladık ara sıra .Evrensel sistemi algılayışımız yaklaşıp uzaklaştı ,bilim ve din i iki kız kardeşmişlercesine irdeledik . Sabahın 05 :00 i oldu sanırım gözümüzü kırpmadık .Bu doyurucu bir sohbetti .Stephan ile vedalaşıyoruz .bana Zak Martin’in bir kitabını hediye ediyor .Kaplumbağası ile fotoğrafını çektim gitmeden .

Satara /KruegerPark

Sabah 06’ ya geliyordu .Bungalowuma döndüğümde .Valizimi yerleştirirken dün gece gördüğüm hayvanları düşünüyordum .Konuştuğumuz evrim basamaklarının yanı sıra hayvanların kendilerine ait olmayan yavruların sorumluluklarını alıp , bakmalarını düşünüyorum .
Kapıyı açtım .Minibüs kapıda . Eşyaları bir kere daha yükleme vakti . Az sonra kahvaltı ve sonra yine yolculuk . Hiç yormayan bir yolculuk .

Kahvaltı sonrası alışveriş yaptım . Bir müzik aleti de almış olabilirim . Öpersem prens olur belki kimbilir . Sırtını kaşıdıkça konusuyor .


Krueger Park’tan çıkış öncesi minibüsümüzün acaba hayvanlardan birini alıp parkın dışına kaçıryormuyuz kaygısı ile kontrol edilmesinin ardından objektifime gülümseyen son impalaya bakıyorum .ve veda ediyorum .

Gitmeden önce ona en son söylediğim sözler de şunlardı .Sanki gökten dizeler dökülmüştü gene …

Either in science fiction
Or in spiritual dimesion
Through our vivid imagination
There shall be a connection
Between you and me .







Bunları Türkçe’ye belki de şöyle çevirebilirm

Belki bir kurgubilimde
Yada manevi bir boyutta
Canlı imajinasyonlarımız sayesinde
Seninle benim aramda
Daima bir bağlantı olacak .

Eğer Türkçe dökülse idi sözlerim o zamanda şöyle derdim .. “Türkçe susuyorum şimdi”.


Safari dönüşü herkes bir uyuklama havasında olunca ,dün gece Berrin’in doğumgünü partisini atlamışım .Oysa Stephan ile beraber katılırdık .Sanırım bir hediye almak biraz beni anlatır .İyi bir jest olsun diye değil ,katılamadıysam da birliği başka bir formda ve başka zamanda paylaşmak için, ona ağaçtan yapılmış bir heykelle uzandım.. Uzun ve keyifli ömürler diliyorum . Sakın önemsemedim sanma ,nerede görsem samimiyetsizliği ben hemen eliyorum . Konsoloslukta masanın üzerine koyarsın belki de bilmiyorum .
27.11.2003



Leopar göremedik ya ,hevesimiz kalmasın diye Krueger National Park Visitor’s Map ten bakıyorum leoparlara .. Ne kadar fazla sakız çiğniyorum son günlerde . Bu arada bunca kuş çeşitliliği içinde yalıçapkını da görmeyi çok isterdim ama başka renkli kuşlar gördüm.
27.11.2003

Nelspruit - Mpumalanga Eyaletinin başkenti imiş . Sağlı sollu üzerime doğru gelen insan sağanağından aldığım enerji ise rahatsız edici değil . Annesine sorgusuz itaat eden bir çocuk gözlerimin içine baktı .
27.11.2003

Havalanındayız .Epey acıktım.
Jo’burg .
28.11.2003



KARA AFRİKASINDAN KIYI AFRİKASINA GEÇİŞ


Güney Afrika’nın kürklü foklarını ve pijamalı penguenlerini görmek için safari modundan çıkmak gerek .Havaalanına hareket edip rehberimiz Robert’a veda ediyor ve uçağa biniyoruz . Siyahilerin check in sırasında rölantide çalışmaları gene dikkat çekici ama çok ta rahatsız edici değil . bir de yere düşen valizimin arkasından bende eğilmese idim omurgalara ziyan beden hareketlerinden kaçınmış olurdum. Boarding sırasında arkamda duran adam az sonra yanımda oturacak diye tahmin ediyorum .

Yanımda oturan güzel kadın bir siyahi .Adı Lim Mubofana .Hint kökenli olan ve az önce boarding sırasında arkamda duran diğer adam ise Kültür Bakanlığı Çevre servisinde çalışıyor . İsmi Ravi .Akşam için program yaptık Long Street’e clubbing iyi fikir ne de olsa .Lim evli fakat çocuk istemiyor . Spagettiyi çok seviyor . Ravi ise hayvanlara kıyamadığı için et tavuk balıktan hiçbirini yemiyor ve sebze ile besleniyor .Tekdüzelikten uzak yaşamak istiyor ve herkes ile aynılaşma çabası da olmayan birisi.
Capetown’a uçuş
28.11.2003


Yeni bir otobüs ve şoförü tarafından karşılanıyoruz .Tedbirli davranmak iyi fikirmiş .CPT ,JBurg’a göre bir hayli serin .
28.11.2003

Capetonian Arap kökenli bir otel mi acaba derken sahiplerinin Müslüman Malezyalılar olduğunu öğreniyoruz .Hoşgeldiniz içkisi hazırlanadursun Meryem ile tanışıyorum .Meryem Saud Arap kökenli fakat noeli iple çekiyor .Gelenekselliğinden hoşnutmuş ama bohem yaşamlara da bir hayli ilgi duyuyormuş .Capetown’da noeli mutlaka görmelisin sakın birkaç gün kalıp buralardan gitme diyor .Başı açık ama genellikle kapatıyormuş . Resepsiyondaki papağan pek konuşkan sayılmaz ama biraz aksi .

1107 no lu odada kalıyorum .Otel Raya Oteller zincirine bağlı imiş . 4 yıldız, fakat beş yıldız kategorisinde değerlendirilebilir .Şimdiye kadar gittiğim bütün otel odalarında İncil ve New Testament bulmuştum .Burada İngilizce ,Arapça Kuran-ı Kerim de var İncil’in yanı sıra .

Banyo sonrası bütün günün yorgunluğunu yatak üzerine bırakıyorum .Zihnim üzerindeki denetim de bedenimin yanına uzandı .

Bir süre Stephan ile konuşuyoruz telefonda . Onun otelin numarasını bulması çok ta zor olmamış .Ona telefonu kapattırıp ben arıyorum .Zira gelir grubum şu anda onunla mukayese edince daha iyi .O öğrenci sayılır .



Belimdeki ağrı kıpırdanamaz hale getirdi beni . Sanırım vites küçültme zamanı .
28.11.2003
Capetown






Hey dostum ..Boynun tutulmuş .. Bioenerji veren ellerim değil .Boynundaki ağrı da senin değil .Kozmik akım bütün yarımkürelerde mevcut kimse farkında değil . Seni iyileştiren ellerim değil ,senin teslimiyetin .Şakaklarında bir sen varsın bir de sen olmayan kendin .

Yukarıya çıkacağız . yerden bir taş aldım .
Capetown .
29.11.2003
,

Ülke bir hayli kuru ve suyun önemi ile ilgili pek çok ilan asılmış . Yıllık yağış ortalaması 464mm. Olan bir ülkenin suya ihtiyacını anlamak hiç te zor değil.Tuvaletler ne kadar yüksek .
Table Mountain .
29.11.2003


Otelede ve civarında Avrupa ve Amerika dışında , Zimbabve, Mozambik, Namibya ve Zambia Botsvana, dan da pek çok turist var . Bazılarının alnı çok kırışmış güneşten. Belki de mimiklerden .





Her ne kadar bu filmin çekildiği mekanları yol uzadığı için görmek istemedi isem de

TANRILAR ÇILDIRMIŞ OLMALI
Bushmen'ler soylu göçebe San insanları…
Khoikhoi'ler ise Gods must be Crazy’deki kabile .
Her ne kadar gözlerim onları görmese bile
Gökyüzünden fırlatılan şişe
Elimde .

Bu sene Temmuz ayının başında hayata gözlerini yuman
Xixo rolündeki N!Xau
Anısına .

H.Çiğdem Yorgancıoğlu



Tam bu şarkıyı burada hatırlayabilirim ..Uzanmışım kumsala enamo platonik …
Clifton kumsalı
29.11.2003





Bu rehberin
Analitik zekası ,
Kendine ,doğaya ve bize saygısı
Bir hayli yüksek
Hakkettiği kadar yükselsin diyor
İçimde bir dilek .

Ahmet’e





Rüzgar var diye bizi kandıramazsınız
Biz bekleriz rüzgarın geçmesini
Table Mountain ,etek …
SA







KİMİM
Gözlerimi benim gibisinden
Esirgemesin uçuşumu
Kuş bakışı seyredeceğim
1080 metrelik zirvesinden
Masadağı’ndan Capetown’u

Starlingler gördüm ülkede
Ama
Uçurdum gene yüreğimdeki serçeyi
Hangi dağın tepesine çıksam
Fırlatır atarım gerçeği
Kurban olsun diye hayallerime


Funikular yada teleferik
Bir yolculuğun ardından
İsmini çiçekten alan bana sormuşlar
King Protea Afrika'nın ulusal çiçeği
Söylesinler şimdi hayale ,gerçeği
Peki ya ben ?
Ben

Table Mountain

Panaromik bir gözlem
Yetecekmi 12 havariye
Table Mountain .


Cape bitki krallığı
Sürünce zirvede soğuktan
yüzüme allığı
kırmızı olmuş yanaklarım
Böyle çiçek var mı diye arıyorum .
Table Mountain ,Capetown SA






Yola çıkınca acıyı da göze almalı
Belim ,el çantama dayalı
Ben ise hiçbir yere .
Nereye gitsem karşıma bir hiç çıkmalı
Fine bush iyi çalı
Uzatsa ya bana bir dalı

Table Mountain Capetown SA


Fisenk hala sağda .
Capetown 2003


Constantinopole ile yakından uzaktan alakası yok
Constantia ,SA

Bu isim bana Budapeste’deki şarapları hatırlattı .Bir de çakmak markası idi .

Tokai ,SA


Hatalı bir körfeze belki ama
hatalı bir söze tahammülüm yok bugün
False Bay ,SA


Burada alkol bulamazsınız
Fish Hoek


BLACK MARLIN

Yirmi yedi senelik bir restorantta
Mario masanın en uç köşesinde ,
Kılıç balığı ise
damağımda kendi neşesinde .

Black Marlin ,Sea Food Restaurant
Simonstown ,South Africa
29.11.2003

Hoş bir atmosfer var bu deniz ürünleri restoranında.Bahçesinde 100 yıllık bir Camelia Japonica ağacı var . Bu arada kurutulmuş bitkileri çerçeveleyip duvarlara tablo gibi asmışlar .Müthiş hoş bir dekor . 270 kişiyi ağırlayabiliyormuş restoran .

İngiliz asıllı Diane ile sohbet ettik .Ne ilginç ki Dixon Reed adlı az önce çıktığım Güzel Sanat Galerisnin sahibi Paul’un eşinin ismi de Diane . 2003 Nobel Edebiyat Ödülü, Güney Afrikalı yazar John Maxwell Coetzee'ye verilmişti .Diane bu yazarı çok sevdiğinden söz etti . Türkiye’ye de geldiğinde İstanbul’a kesin uğrayacağını ve beni arayacağını söyledi .
Simonstown,SA
29.11.2003


M6 yolu Ümit burnuna gider
Burnumu sokmasam yaşama
Yaşam benden ne ümit eder
Ben yaşama ne söylersem söyleyeyim
Yaşam hep kendi burnunun dikine gider
Yolculuk …

H.Çiğdem Yorgancıoğlu



Portekiz’li Kâşif Bartolomeu Dias, Batı Afrika kıyılarında haftalar süren yolculuğun sonunda, 1488 yılında ulaştığı Afrika'nın en uç noktasına "Fırtınalar Burnu" idi. Dönemin en büyük deniz taşımacılığı şirketi (VOC )Dutch East Company, bölgenin, Hindistan'a giden gemilerin gıda , su vb ihtiyaçlarını karşılamak için uygun bir yer olduğunun farkına varınca, ilk küçük Avrupa kolonisi de kurulmuş olmuş ve Cape Town da o küçük liman kolonisinden doğmuş. Vasco dö Gama ise 1497’de geliyor .İlk olarak Portekizlilerin sonrada Hollandalıların yerleştiği bir burun . 1647’ de VOC gemisi parçalanma hikâyesine ise Zealand’da tanık olmuştum .Ümit Burnu’na İspanyolca’da verilen isim pek hoş . Cabo de Buena Esperenza .



Yukarıya çıkmak herkeste bir istem
Bir kez daha raylı sistem



Fraklı penguen beklerken
Pijamalı Jackass penguenlerle karşılaşacağımız
Söylenmişti .
Penguen adası ./Boulders





Şu penguenlerin renklerine bir baksanıza sizce onların
Irkçılığa ait herhangi bir görüntüsü var mı ?
Bir bedenin üzerinde yaşayabiliyorsa bu renkler
Yeryüzünde bunca alana çok mu ?


Mario ,daha önce kamyon şoförlüğü yapmış köpekleri var ve Capetown’a yakın oturuyor .astenik bir tip olmasına rağmen neşeli ve su sporlarından hoşlanan bir insan .Biraz utangaç . İlk yardım çantasında alkol ya da sterilizer bir şey bulamadık . Bende bir daha düşmemeye karar verdim.

Afrika penguenlerinin 1900’ lü yılların başında sayıları 1.5 milyon civarında imiş bugün maalesef yüzde onu bile yok ..Soyuları bilinçsizlik nedeni ile giderek tükeniyor .Penguenin kendisi olmasa nasıl penguen yumurtası tüketebilir insan bu işin matematiğini çözememiş hedonist insan. Oldukça sevimli gözüküyorlar .

Bakıp bakıp ben bunları bir yerden tanıyorum diyorum Darıca’da Boğaziçi Hayvanat Bahçesi’nde vardı bu penguenlerden.

Burası kısa adı “CPNP” olan Cape Penisula Natural Park’a bağlı imiş .Penguenlere zarar vermemek için uyulması gereken talimatlar ve penguenlerin yaşamları ile ilgili belli bilgiler var tabelalarda . Rüzgar bir hayli fazla .Saçlarımız uçuşuyor . Gözüme saçlarım girdiği an penguenlerin birkaç doğaçlamasını kaçırıyorum . Onlar ise kaldıkları yerden devam ediyorlar . Doğaya ne kadar bakarsam ,sanki gözlerimin önündeki perde daha da kalkıyor .

Belki de bu penguenler yoga biliyor
Suyun altında onlarca dakika nefessiz kalabiliyor

29.11.2003



Az önce oyuncak bir penguenim oldu .Arka çaprazımdaki koltukta ise Hatice’nin devekuşu oturuyor . Reyhan hesap makinesini gene eline almış hesap yapıyor ve yüzü hep gülüyor .
29.11.2003


REYHAN
Az sonra aracımız
tekrar yola çıkacak
Biliyorum yine hatırımı soracak
Reyhan sıcak
Reyhan yapıncak
Söyle bakalım
Sende satın aldın mı
penguen gibi bir oyuncak .












CABO DE BUENA ESPERENZA

Ben de denizciyim
Adımı o yüzden yazdım .
Mevsim şimdi Güney Yarımküre’de yaz
Ben ise mevsimlerden hep yazdım .

Cape Point ,Deniz feneri
29.11.2003















ÇEKİYORUM

Kendimden geçiyorum
Kendime bana çekiyorum
Kendimi buradamıyım diye inandırmak için
Önce çimdikleyip
Sonra da saçımı çekiyorum
Çekilin önümden
Kirpiklerimi hiç kımıldatmadan
Fotoğraf çekiyorum
Antartika üzerinden Benguela akıntısını
Hindistan üzerinden Agulhas akıntısını genzime çekiyorum
Akıntılarla gelen planktonu ve balıkları da
Çekiyorum .
Üzerimden o sırada hiç geçmemiş bir albatrosun
İlgisini çekiyorum .
Zamanı soruyorlar benim gibisine
Anımsamakta güçlük çekiyorum .
Bildiğim ne var ise
Yeniden temize çekiyorum .

Cape of Good Hopes ..



Atlantik ve Hint Okyanusu
Göster bana fokları balinaları,
Paytak penguenleri yada yunusu
Kıtalar biribirinden henüz ayrılmamışken
Hatırlatsana nasıldı buranın kokusu ?

Ümit Burnu … .
Cape of Good Hope ,SA


Böyle güzel florası ve faunası olan ülkeleri
Elbette gördü gözlerim
Fakat Güney Afrika’yı bir başka özlerim .





Sanırım bugün iki etti .Fotoğraf makinemin camı düştü …Gene de herhangi bir engel yok . Az önce bere şeklindeki şapkamı Cape point’ten aşağı attım . Sanmayin ki şapkanın altında Nasreddin hoca gibi bende vardım .




Ey Penguen adasındaki dağ taş ..
Düştüğümü görürseniz
O kadar çok gülün ki
Şu eşek gibi anıran penguenlerin sesini bastırsın .

Cape Point’ten sesleniş …


Ben seslendikçe

Fybos’un üç kızı uyandı
Proteaceae Restionacae, Ericaceae uyandı .
Ben ise
“Colchium Autmnale”
Siz gene de Çiğdem deyin .



AFRİKA MENEKŞEMİZ
Saintpaulia ionantha
Hiç sesin çıkmıyor ..

Annemin pencerenin önünde
Gözü gibi baktığı ve suyunu saksısından verdiği
Afrika menekşesi
Nerede diyordum
Fynbos’ta imiş .İşte burada
Belki annemde buralardadır

Capetown …
H.Çiğdem Yorgancıoğlu




Denize girip girmeme konusunda çeşitli görüşler var .. Deniz sıcaklığı, Hint Okyanusu istikameti 25 derecelerde iken Atlas Okyanusu tarafında 15 derecelerde .







Devekuşu çiftliği değil mi idi
Önünden geçtiğim
Saatte 50 km koşan çirkin şey
O koca yumurtanın içinden
Aynaları çatlatmak için çıktın değil mi ?






Kafamın içinde çoklarca imajinasyon .
Operasyon ve
Organlarımın arasında
Gidip gelen transplantasyon



Christian Neethling Barnard ‘ın ilk kalp ameliyatını 1967 /68 *de geçekleştirdiği hastanenin Groote-Schuur’un önünden geçiyoruz .İngilizce çevirince Great Shed yani “Büyük Ağıl” gibi bir anlam çıkıyormuş. Dr Barnand ise havuz başında astım kriiznden ölmüştü geçtğimiz senelerde . sanırım birkaç yıl oldu .
29.11.2003

Akşam için Greenpoint Stadyumunda ki bu dev konsere bilet bulabilirmiyiz acaba ?
29.11.2003





Konser için bilet bulamadık
29.11.2003


Keyifli bir akşam yemeği .Somon balığı’na nasıl da kavuştum .
WaterFront
29.11.2003


Julia Fransız asıllı.Çiçekleri hak ediyor .
WaterFront
29.11.2003,
Taksilere 5 kişi alınmıyor ikiye bölünüyoruz ..Taksi şoförü Iqbal Hint asıllı ve Reyhan dalı esprisi ile kırıp geçirecekken birden cidiyetini takınınca ve şehri bize tanıtan hikaye anlatıcısı gibi davranıyor .Taksiden inerken telefonunu alınca ise birden çözülüyor
29.11.2003

Peşimize takılan siyahiye bir kartpostal verdim “Matrix Reloaded” ve ayaküstü bir hikaye anlattım . Neler olduğunu anlayamadığı için bize musallat olmaktan vazgeçti ve gitti .
Long Street ‘e Yürürken
Capetown
29.11.2003





MAMA AFRICA


Marimba çalan delikanlı ile sohbet ediyoruz biraz .bizim hareketli oluşumuz hoşlarına gitti . Afrika’nın barını Türklerin neşelendirmesi pek te alıştıkları bir enstantene değildi belki de .Giderek daha da etnik bir doğaçlamaya dönüyor gece .Kapıdaki görevli delikanlı Hint kökenli . Az önce parasız pulsuz girmeye çalışanları uzaklaştırdı kapıdan . Mama Africa’nın sahibi Yahudi bir beydir diyor . Yoldan geçen adam saatinin kadranından gözünü ayırmıyor.

“46664”


Şapkamı çıkarıyorum bir süre kafamdan .Dev ekrandan canlı yayın konsere takılıyor arada gözüm . Bob Geldof’u 1980 lerden.”Live Aid” konserinden hatırlarsınız..Bu sefer Etiopya’daki kıtlık değil konu . Şimdi de AIDS ile Mücadele Konseri. Mandela konuşmasını yaptı az önce .Rakamı okumaya çalışıyorum . “46664” Mandelanın mahkum numarası .40.000 kişi izliyormuş konseri .
Biraz öncede Bono ya takıldı gözlerim . Fredie Mercury’siz bir Queen de var … SABC Tv u yayınlıyor konseri .. Konserle aramıza çekilen dikenli tel şiirle buluşmamıza engel değil .. Yazarım elbet vakti gelince ,görmediğim ve bu kadar yaklaştığım konser üzerine .
Anactacia,Eurytmcs ,Peter Gabriel ve daha kimler kimler . Internetten de yayınlanmış sanırım .

45 milyonluk ülkede en az beş milyon kişi ,AIDS li .HIV virüsü ne büyük bir baş belası . Bu ülkedeki Heteroseksüellerin AIDS e yakalanma oranları kan transfüzyonlarında hastalığı kapma oranı uyuşturucu kullanım oranı vb pek çok detayı merak ediyorum . AIDS’lilerin bu ülkede toplumun dışına itilmediklerini düşünüyorum ve öyle gerçekten .Hastalıkla mücadele için alınması gereken çok yol var .. Tabi taşıyıcı kadınlarında bir hayli karalı olması gerek ,zira cinsel ilişki ve kan transfüzyonu ile diyelim ki geçmesi önlendi .. peki ya bebekler .Hastalık anneden direk bebeğe geçiyor .

Sigara dumanı ve sesten boğuldum .Hava almak ve iki çift laf etmek için yeniden kapının önüne çıkıyorum . Long Street’i izliyorum .Gece giderek daha da hareketleniyor .oysa eğlence yerleri güvenlik nedeni ile bizdeki kadar uzun mesai saatlerine yayılmış değil .

Mama Africa
Long Street,Capetown
29.11.2003


Victoria ve Alfred Limanına bakıyorum
Mandela’nın hapis tutulduğu Robben Adası'na
Gitmek için vakit çok geç
Bir daha sefere diyorum .
Capetown
29.11.2003



Dolaşıyorum dolaşıyorum dolaşıyorum … Sadece dolaşıyorum ..
Waterfront
30.11.2003






Cabarnet ve Merlot şarapları çok tüketiliyormuş . Güney Afrika’nın üretim konusunda şarapta dünyanın sekizinci ülkesi olduğunu ve kişli başına yıllık şarap tüketiminin 7 litre olduğunu öğreniyorum .Şarapa bir kaç beyit daha söylemek için gelmişim belki de Capetown’a . selamlaşıp ayrılıyoruz .
Waterfront
30.11.2003


Check out saatlerimiz 11:00 ama Ahmet hatır işi olarak saat 13:30 a uzatıyor . memnunuz tabi bu durumdan .Bu seyahate dair beni memnun etmeyen tek bir detay bile hatırlamıyorum .
30.11.2003





Mario ‘nun ikinci isminin Alexander oldugunu öğreniyorum .vedalaşıyoruz .yengeç burcu ve bir gün önce doğmuş benden .Kutlayacağız bir gün İstanbul’da .
Capetown ,Airport .
30.11.2003


David Newyork City de oturuyor . 3 ayda bir olgunu görmek için SA ya geliyor .Avukat ve uçakta yolculuk arkadaşım .Paul Auster ‘ın kitapları üzerine konuşuyoruz biraz .Moon Palace (Ay Sarayı’nı ) yeni okumuş . Bana J.M Coetza’nin” Life &Times of Micheal K” ve “Waiting for Barbarian “kitaplarını tavsiye ediyor .J.M Coetza ,2003 Nobel edebiyat Ödülü diyorum .Gülüyor.
Capetown’dan Joburg ’a
30.11.2003


ÖPÜYORUM SENİ GÜNEY AFRİKA

Kışa geri dönüyorum dudaklarım ısınsın
Öpüyorum seni yanaklarından

Güney Afrika’da sözlerde öpücüğü böyle veriyorlar ve bende avuçlarımdan üflüyorum öpücüğü .Tıpkı onların söylediği gibi … MWHAAA SOUTH AFRICA…
Bizdeki “muck” sesi ..

Varoluşumu ne kadar hafifletebilseydim o kadar su taşırırım bundan sonrası için .
Taşan su ile sularım Afrika menekşesini .





Gidiyorum


Jacaranda ağaçları
Samba eşliğinde kıpırdasın
Diliyorum ki
Afrika’nın gönlündeki güneş
Hiç batmasın
Ülkeme döndüğümde
Biliyorum ki başkla bir kıtanın ucundasın
Ve çok yakındasın .
H.Çiğdem Yorgancıoğlu


Bu sefer X-raylerden geçmedik . Johannesburg -Madrid uçağında gecikme var .Bağlantı uçağını kaçıracakmıyız belli değil .Check-in ise bir hayli vakit alacak gibi .VAT Refund Official /yani Vergi İade yekilisine Inspection yaptırmaksızın vergi iade almak mümkün değil .Muhakemesi kıt olmamakla birlikte kadın bir hayli aksi . Hem fişleri hemde aldıklarınızı görmek istiyorlar . Prosedürü anlatma biçimi onu biraz yordu ama ,zor olan ne var ki şu dünyada .Bütün bavulu önüne açıp boşaltamaya kalkınca ben ,paradigmaları dağılıp gülmeye başladı .Sanırım bu hareket onun biraz despotluğunu da inceltti . .Kolayca atlattık bu aşamayı da . İadeler rand çek yada dövizle yapılıyormuş .Robert’ın gelişi ise bir sürpriz .Bekleme sırasında bir hayli alışveriş yaptım .
30.11.2003

Uçaktaki gecikme Adventure Acroos Africa ve Seyahat Acentasının yeni bir jestine vesile oluyor .. Cesars Palace önünden geçiyor . Robert yolu kaçırdı bizi döndürüp duruyor .O kadar çok sevdik ki onu bu bile bize sevimli geliyor . Nasıl olsa her şey kontrol altında .
30.11.2003


Aklımız kaldı .Burayı hiç anlatmayacağım .Hareketli bir gece yaşantısı var
Cesars
30.11.2003

Hostesin uçağa binemeyen yolcular olduğunu söylemesi sanki baş döndürücü bir uçurum gibi geliyor önce ..Business upgrade olmadı ..ama bu her şeyin sonu değil .Sorunla başa çıkma becerilerim hemen devreye girdi . Naciz kalçalarımın ve belimin ,ağırlığım altında ezilmemeleri için mutlaka bir yol vardır . Civa gibi kayıp gidecek nasıl olsa zaman . Gece uzun ,gece kamera şakalı ,gece film ,gece müzik ,gece sohbet .. Pilot ne kadar acele etse de gece uzun ..

30.11.2003

Uçak koltuk hizamda oturan ikizlerden birisi inhalerini çıkardı .Diğer ikiz ile sohbet başladı .Astımın yanı sıra kistik fibrosis (kronik nefes darlığı )da çekiyorlar ve astımları genetik değilmiş .Küçük yaşlarda polen alerjileri ile başlamış .Mücevher işi için gelmiş bu iki İspanyol genç Güney Afrika’ya ..Daha uzun süre gevezelik ettik .Boğa güreşlerinden pek hoşlanmak ve avcılık gibi hobilerinin yanı sıra biraz da narsist olmakla birlikte oldukça sevimli .Sürekli soru sormak istiyor Sanırım uyurken, omzuna ,kafası ile zamk gibi yapışan ikizi de öyledir . Yer değişikliğ yapalım mı diyor sanki uçakta bir çok yer varmış gibi .Manipülasyona ve iki ayrı koltuktan yapılan sohbetin neticesinde edindiğim kanıya göre ,bu derecede samimiyete açık olmadığımın mesajını hızlıca veriyorum .. Biraz daha konuşmaya devam ediyorum …Taa ki yanımdaki oşenagraf beyefendi anılarını anlatmaya başlayıncaya dek .. .Bu arada Hatice’nin uçak koltuğu arızalı olabilir, nerede ise kucağıma düşecek.

Sonrası ise Koridora uzanmışım birkaç saat koltuğa baktım ben yoktum . Sanırım yere uzanmışım .ben görmedim öyle söylüyorlar .Ben baktım kahvaltı ediyorum .. Koridorda yürüyorum .. İnişe az kaldı ..
Uçak ,dönüş


Bence uçaklara yastık battaniye yanı sıra uyku tulumu da koyabilirler ,
01.12.2003



Rahat bir iniş yaptık .. Şapkalarımı tekrar üst üste taktım . El bagajımı açtım . Johannesburg’a geliş sırasında emanet aldığım yastığı uçağa geri bıraktım .


Ucu ucuna ,bizi uçağa yetiştirdiler ama acaba valizlerimizde bu uçağa bindi mi bilmiyorum .Sonra belli olacak .
Madrid
01.12.2003


Exit Seat iyi fikir . Wakuda çifti yanımda . Yorgunlar .Benim de belim gene tutuldu . Uçakta akupunktur yapılır diye bir meslek olsa . Neyse bir müzik aleti gibi kendimi akord edip edip yeniden çalıyorum .Kaç gündür uykusuzum hatırlamıyorum . Bayan Wakuda’nın kitabını okurken gözlerinin yukarıdan aşağı gidişi hoşuma gidiyor . Japonlar dışında yukarıdan aşağı yazılan ve okunan başka diler de düşünüyorum .Aklıma ilk olarak hiyeroglifler geliyor.Tam o sırada ,gözüme, önümde oturan adamın Carlos Casteneda Erk Öyküleri kitabı takılıyor . Yemek servis başlamadan hosteslerin yardımı ile bir arka koltuğa geçiyorum .herkes daha rahat . Bu uzun yolculuklar konusunda bedenimi yeni eğitimlere hazırlayacağım . 22 saatlik yolculukların ardından 10 saatlik yolculuklarda çuvallamak olmaz .Bu sefer baltayı taşa vurdum .yanımdaki kadın uçağın camından başka hiçbir yere bakmıyor .Yemek yerken de suçlu gibi kafasını önüne eğdi .Kimbilir ne sorunu var ya da kafası ne ile meşgul .Sormuyorum . Herkes kendi halinde . Rahat bir iniş yapıyoruz .
Yeşilköy AHL
01.12.2003




Kayıp Bagaj bildrimi yaptık .Bavullar bizden daha fazla gezecek
Umarım valizler yarın gelecek
01.12.2003


Kuzende kalmak zorunda kaldım .Anahtarım valizde kalmış . Saat farkı olmadığı için biyolojik saatlerde herhangi bi şaşırma olmamasına rağmen bunca süren yolculuk sonrası bünyemin bir hayli yorgun olduğunu fark ettim .Sıcak bir banyo ya kadar ne kadar rahatsızdım .Şimdi ise her şey süt liman .
01.12.2003

Kalbim Güney Afrika’da valizim Madrid’de bedenim İstanbul’da
01.12.2003

Valizler burada ..peki ya ben …




Şişe yere düştü ..
Menekşeleri suladım …
Ne kadar gelip geçtiğim yol var ise
Zihnimde
Uladım .




Bu yolculuğun üzerinden 4 gün geçtiğinde satın almış olduğum kalimbalarımın birinin paketini açınca Güney Afrika’dan çocuk bir örümcek ithal ettiğimi farkına varıyorum …Seyahat dostlarımdan da Güney Afrika’da hava durumuna kadar haberler alıyorum .



Advertisement



Tot: 0.437s; Tpl: 0.03s; cc: 9; qc: 43; dbt: 0.0997s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1; ; mem: 1.5mb