Advertisement
Published: January 21st 2012
Edit Blog Post
4. Gün Sivas Şehir Gezisi
Sivas tipik bir Selçuklu şehri. Çok sayıda medresesi var; zaten Medreseler Anadolu Selçukluları döneminde zirve noktasına ulaşmıştır. Sivas gezisinde ilk uğrak yerimiz Gökmedrese oldu. Gökmedrese’nin içerisine giremedik; valilikten izin gerekiyormuş; çünkü şu an tadilat halinde. Özellikle üzerindeki taş kabartmaları ilginç. İç içe geçmiş olan yıldızlardan dışarıda bulunan büyük yıldız öteki dünya’yı içerisindeki küçük yıldız bu dünyayı ve içerisindeki delik ise iki dünya arasındaki geçişi sembolize etmektedir. Gökmedrese’den sonra Ulu camiye yürüdük. Ulu caminin minaresi için eğik oluşu nedeniyle yerli Pizza kulesi diyebiliriz. Oradan Gökmedrese’ye yapı olarak çok benzeyen Çifte Minareli Medrese’ye yürüdük. Medresenin Taç kapısından girince tam karşıda devasa Eyvan bulunuyor. Kümbetinde de Selçuklu Sultan’ı yatmaktadır. Çifte Minareli Medrese'nin tam arkasında bulunan Buruciye Medresesinde öğle çayımızı içtik, oradan Sivas Kongresinin yapıldığı binayı gezdikten sonra Kangal istikametine doğru yol aldık. Kangal’da vermiş olduğumuz molada yassı Sivas Köftesi yedik. Oradan Zara üzerinden Divriği Ulu Camine gidecektik. Yolda uyuyakaldım. Uyandığımda kendimi kötü hissediyordum. Köfte ağır geldi sanıyordum. Birden arkamdaki arkadaşlar da midelerinin bulandığını söylediler. Anladım ki irtifa bizi çarpmıştı; çünkü 1950 metrelik geçitten geçiyorduk. Divriği’ye ulaştığımızda saat öğleden sonraydı.
Divriği Ulu Camii (İnsanlık şaheseri)
Divriği Ulu Cami için kelimeler kifayetsiz kalıyor. Şifahane ve Camisinin kapıları taş
oymacılığının en muhteşem örneği demek için henüz giriş kapısından görünmeyen Taç kapısını görmemiş olmak gerekir. Bizim için de öyle oldu. Şifahane ve Cami kapılarını ağzımız açık hayran hayran bakarken, Taç kapıyı görünce kalakaldık. Daha önce Rehber Hocamız bize Taç kapıyı gör ve ağla demişti. Önünde oturup ağlamadık ama bulutlar daha önce bu yapıyı görmemiş olan bu zavallılar için ağlıyordu…
Divriği Ulu Cami Mengücekler tarafından yapılmış. Korunması gereken Dünya Mirası Listesine girmiş olan Türkiye’deki 9 yerden birisi.
Tecer dağlarını geçtiğimizde hava kararmak üzereydi. Divriği’den Erzincan’a uzun bir yolculuk yaptık. 2160 metrelik Sakaltutan geçidinde kar yağıyordu. Erzincan’a ulaştık.
Erzincan’a gelmişken daha önce 8 yıl önce geldiğim Horhor’a gitmemek olmazdı. Horhor, dağların arasında, bir tarlanın ortasında geniş bir oluktan fışkıran kaplıca suyuna deniliyor. (Doğal jakuzi) Horhorun etrafında betonla çevrili küçük bir havuz yapmışlardı. Erzincanlılar, tazdikli bu suya sırtlarını veriyorlar, sırtlarına masaj yapıyorlardı. Bu işleme “vurdurmak” diyorlardı. Horhor’a vurduralım gelelim gibi… Bunu ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. Otobüs grubuna dün mikrofondan Erzincan’la ilgili yapmış olduğum anlatımda da arkadaşlarım aynı tepkiyi verdi. Vurdurma espirisi başını aldı gitti.
Amasya ve Tokat Atraksiyonlarından sonra bizden artık herkes Atraksiyon bekliyor. Nitekim üç hamamcılar grubu olarak adlandırılan ben, Sinan ve Özkan ve bize katılan Bülent ile birlikte
bir Taksi tuttuk. “Vurdurmaya” gidiyorduk.
Horhor kaldığımız Erzincan Büyük Hotel’den Ekşisu yönüne doğru 12 km idi. Horhor’u bulduk, ancak yanına bir tesis yapılmış ve tazdik azalmış. Zaten dediğim havuza da borular döşenmişti. Buraya giremezdik. Tesisin bekçisine İstanbul’dan geldiğimizi ve Horhor’a girmek istediğimizi söyledik. Tabi kardaş gelin diyerek bizi bir havuza götürdü. Hayal kırıklığına uğramıştım. 8 yıl önce yaşadığım o güzelliği bir daha yaşayamayacaktım. Yine de keyfimizi bozmadık ve Havuza girdik. Çok da eğlendik. Bülent, Kükürtlü olan su için bunun pas olduğunu söyledi. Sinan bundan biraz etkilendi bizden daha önce giyinerek çıktı. Onu bekçinin yanında bulduk. Sinan’a verdiğim Kaplıca’dan sonra Kıtlama Çay sözünü bekçi ona çay ısmarlayarak yerine getirmiştim. Hotel’e dönerken keyfimiz yerindeydi. Bu dörtlü ekibin adını “Survivor grubu” koyduk. Horhor ile ilgili espiriler odada kahve içerken de devam etti. Sinan ve Bülent donlarını Horhor’da bırakmışlardı. Bekçi Hotel’e gelip donun sahibini bulmak için Kül kedisi masalında olduğu gibi herkese giydirip denetir mi acaba dedim. Oda gülmekten kırıldı.
Sabah herkes vurdurdunuz mu? diye soruyordu bize….. Bizde gelseydik keşke diyorlardı. Otobüste herkesin içindeki uyuyan devi uyandırmıştık.
Advertisement
Tot: 0.066s; Tpl: 0.01s; cc: 5; qc: 44; dbt: 0.0455s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1;
; mem: 1.1mb