HICRAN CIGDEM YORGANCIOGLU SWITZERLAND GENEVA PEACE TALKS UNITED NATIONS GENEVA INST


Advertisement
Switzerland's flag
Europe » Switzerland » South-West » Arolla
February 28th 2014
Published: February 28th 2014
Edit Blog Post

Surıye'de Barış: Cenevre İzlenimleri







“Birleşmiş Milletler Syria Geneva Talks 2” ve “Cenevre Enstitüsü Görüşmeleri” Günlükleri Kısa Notlar Derlemesi – Birinci Bölüm Bir varmış bir yokmuş, Türkiye’nin en uzun sınır paylaştığı komşusunda dökülen kanın sınırı ve aramızdaki sorunun sıfırı yokmuş. Sıfırı tüketmiş insanlık… Öyle olunca, virgülün sağındaki sıfırın da anlamı yok! Sorular sorular... Arabuluculuk vazifesi kimindir? Onurlu çıkış için siyasi çözüm nedir? Suriye'nin kimyasal silahlarını uluslararası denetime açması sonucu 2. Cenevre toplantısının başlamasını da hiç mi hiç istemeyen büyük büyük birader aslında ne istiyor? Tekfirci terörist hangi mukaddes kavrama karşılık gelmekte? Mukavemet Ekseni’nde Körfez'e açılmakta olan İran ve Suriye’yi tehdit olarak görenlerin dayattığı Beşşar Esed’in çekilmesi ön şartı neyin nesidir? Sanmayın ki, Siyonizm bir Yahudi doktrinidir. Alnı secdede Müslüman veyahut dindar bir Hıristiyan Siyonist görmedi iseniz ya da dünyaca akredite/ muteber Nobel ödülünde dahi bir koyu cehaletin insan hakları aktivistliğine karıştığına tanık olmadı iseniz, Cenevre de bu imkânı yakalamak mümkündü. Barış dediğimiz şey acaba BOP ve Yeni Dünya Düzeni’nin gereği olarak Suriye Devleti’nin, Siyonist rejiminin tehditleri karşısındaki caydırıcı gücünü zayıflatmak ve ıssız bırakmak gayesinde frekans tutturmuş simbiyotik müttefiklerin görüş mesafesi dar olanlara sunduğu bir illüzyon mudur? Stratejik santrifüjler ve bir septik şok tablosu… Dayatmacı küresel düzenin düzenlediği düzenbaz bir müzakerenin, hakkaniyetli ve dümdüz bir yol üzerinde, bundan sonraki süreci mazlum ve masumlar lehine düzelteceğine dair inancımı her saniye azaltan bir düzensizlik var bu işin içinde.





Esad rejiminin Suriye halkına karşı sistematik şekilde (sözde) işkence ve infaz görüntüleri, şiddet uyguladığına delil olsun ve uluslararası kamuoyunu dehşete düşürsün diye, “Sezar” kod adı ile ateşkes görüşmelerine denk getirilen, 11 bin kişiye ait olduğu ileri sürülen 55 bin fotoğraf üzerinden aniden sezeryanı yanlış sinyal üreten, çoklu frekans teknolojisi le çalışan define arama detektörü ile hazine aramaya benziyor. Ortam öyle bir halde ki, adeta fikir spazmı yaşanıyor. Nobel ödüllü bir avukat bile, kurduğu cümlelerle beni hayrete düşürdü. İsviçre daha önce yaşadığım hatta kısa sürelerle çalıştığım bir ülke. Sokak ve caddelerinin siması tanıdık. Öğretim gördüğüm okulda verdiğim, Türkçeye, “Çatışma Çözümü ve Müzakere Stratejileri” olarak çevrilebilecek “Conflict Resolution & Negotiation Strategies”’e dair eğitim seminerlerinin beni dolaylı yolla Cenevre Barış görüşmelerine taşıyacağından habersiz, son zamanlarda pek bir odaklanmıştım Ortadoğu ve Afrika’daki insan hakları araştırmalarına ve “periodical” adı verilen literatür yayınlara. Hatta ve hatta Türk Ceza Kanunu’nun “Yabancı devlet aleyhine asker toplama”yı suç olarak ele aldığı 306. maddesini okumakla başlayıp neredeyse tüm ceza hukukuna ilişkin tüm kriterlerine kapanmıştım. Diğer yandan da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ''teröre destek sağlamak ve teröristlerle işbirliği yapmak'' suçlamasıyla şikâyete hazırlandığı ülke raporları dilekçeleri ile ilgili araştırmalar çok sık çıktı karşıma. Türkiye’ye döndüğümde eğitimlerime ucu açık sözde pazarlık süreçleri mevzunu konu başlığı olarak eklemeye karar verdim.



Videosunu izlediğimde gözyaşına boğulduğum, Suriye’de cihat ettiğini sanan tekfirci teröristler tarafından öldürülmeden önce dört yaşlarındaki ufacık çocuğun, “Sizi Allah'a şikâyet edeceğim sözündeki “SİZ”i ve bir kaç gün önce Arizona eyaletinin senatörü Amerikalı Cumhuriyetçi John McCain’in “BBC World Debate” programında Alexei Pushkov ile tartışırken, Suriye'ye dair konuşmasında, "Suriye’de neler olup bittiğini hepimiz biliyoruz. Tam da biz kazanıyorduk ki, 5 bin Hizbullah militanı geldi”, şeklinde çevrilebilecek, “We all know what happened in Syria. We were winning and then, of course, 5,000 Hizbollah came in”, sözlerindeki “BİZ”’i hatırladım aldığım notları temize çekerken. İşte, “Siz” ve “Biz” anahtar kelimeler… “SİZ”lisi “BİZ”lisi hepsi; Onlar. Muhalifler, destekçileri büyük öncü aktörler, oyun kurucular, ağır ve tüy sıkletle ve tabii ki, “OburDünyalılar”. Böyle bir manzara karşısında hüsn-ü zanda bulunabilmek ne kadar da zor. Emperyal elitin kibir ve küstahlığını salih ameller işliyormuşçasına dünyaya medya aracılığı ile yayan OburDünyalılar sayesinde lideri bir kitlesel imha silahı olarak gösterilen, muhaliflerin silahlandırılması yolu ve dış müdahaleyle iç meselesi beynelmilel krize dönüştürülmüş Suriye, bugün için ayakkabısı paramparça, giysisi eprimiş, kaburgaları kırılmış, talan edilmiş bir ülke. Eğer rakamlara güevenecek olursak memleketin kafasına örülen savaş çorabının başından bu yana 11 bini aşkın çocuk hayatını kaybetti. Harp bölgelerinde hızla olgunlaşmak ve büyümek zorunda kalan çocukların ruh hali adeta uzaklardaki trajikomik bir film sekansıymış gibi aktarıldı. Zihnimden bunlar geçince kısa aralıklarla nefes almaya başlıyorum. Bu şekilde konuşmaları tamamlamak mümkün değil. Mikrofonu ya da kalemi ele alınca diyaframı kontrol etmek daha kolay. Ben de öyle yapıyorum. Budala ve alelade olan her şeyi İftiharla sunan bir Yeni Dünya Düzeni’nde sözde "insani koridor"larda, lütuf ve merhameti güya mazlumlar lehine dileyen, kollektif katliamlara aracılık etmekten imtina etmeyenler ve çakma insan hakları savunucuları ile çölde vaha yaratma heveslilerinin serap çoğalttıklarına tanık olma iklimi… İsviçre Cenevre'deyim sıcaklık 4 derece. Birleşmiş Milletler binasından döndüm. Zihnimde düşünceler yıldızlar gibi dönüyor.





Konuşmam esnasında, “Rejim aleyhtarı olup olmamak ayrı bir şeydir, diktatörlüğe karşı durmak ayrı bir meseledir. Lakin delilleri bulunmayan ve sanrılarla sarin gazından, kimyasal saldırıdan, kitle imha silahlarından sorumlu tutulanlar gerçek sorumlular mıdır? (…) ‘İşte gerçek suçlu, zalim; O’ yaygaraları ile komplolara maruz kalmış Beşşar Esad’a çekilme çağrısının bir zorunluluk olduğunu yeniden dünya kamuoyuna duyurmak, ‘eğer Esed gitmezse nasıl olur?’ ihtimalini tamamı ile seçenekler arasından yok etmek, askeri müdahaleyi meşrulaştırmak için Despot Körfez Monarşileri ve paravan şirket devletlerin medyaları mağdur sığınmacı görüntülerini izletmekten bıkmadı. (…) Rafa kalkan ve şimdilik geri adım atılmış gözüken Suriye'ye askeri müdahale planlarını bakalım hayata geçirmek için güvercinler kaç takla daha atar” dediğim ana kadar, “savaş, barış ve çatışma nedir?” tanımlamalarım konusunda söylediklerimi onaylarcasına başını aşağı yukarı sallarken, bu andan itibaren pozisyonunu değiştiren, belirgin duraksamaları yaşayan katılımcıların ifadesi silinmedi zihnimden. Sanki konuşmamın kalan kısımlarında örtülü bir anlatım kullanmışım da, o an örtüyü açıyormuşum gibi bir his idi menfi bakışlardan bana yansıyan. Sanki söylediklerimi destekler başka bir cümle kuracakmışım da, başkaları da işitmesin diye ellerindeki bloknotların kağıtlarını hışırdatmaya başlayacaklar gibi bir duygu. Arap Birliği, Avrupa Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı... Savaş öncesi “Kardeşim Esad” sözünü esirgemeyen Türkiye, ev sahibi İsviçre, baş aktör ABD, ana enerji üreticisi Rusya, ezeli emperyalist müttefik İngiltere, medikal izotoplar peşindeki Fransa, artan nüfusu ve enerji ihtiyacı için kaynak arayan Çin, trans-Atlantik serbest ticaret anlaşmasına kilitlenmiş ve casusluk faaliyetlerinden tırsan Almanya, çetelerin ana sponsoru Suudi Arabistan, “silah sağlamanın barışa ulaşmanın tek yolu olabileceğini” iddia eden yandaş medya sponsoru Katar, Chavez’in ölümüyle bölgede ön plana çıkabilmek için hiç bir okazyonu ıskalamayacak gözüken Brezilya, dış kapının mandalı Kanada, tuzu kuru, petrolü bol Norveç, karnı acıktıkça beyni giderek büyüyen Hindistan, liderini hatta simgesini henüz ebediyete yollamış , Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) düşüşünü engelleyememiş, BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ekonomik açıdan en zayıf ülkesi olan alt-emperyalizm örneği Güney Afrika, vatandaşının terör saflarına katılmasını caydırıcı hale getireceğini düşündüğü için önergeyi verdiğini iddia eden İsveç, Liliput ülkesi Vatikan, meteliksiz de olsa ana koruyucularına vefa görevini eksiksiz yerine getirmeye niyetli, grevlerden hala kafasını kaldıramamış ve ,Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevini almış Yunanistan, Belçika, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, İspanya, Mısır, Cezayir, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, azmettiricilerden Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn , Fas, Güney Kore, Japonya, Şii fobisi giderek artan Endonezya, Avustralya, Meksika ve kurulacak geçici hükümet entrikasının bahanesi ve muhaliflerin gayreti ile son anda dışarı atılan İran. Bu ülkeler benim dünya gezilerimden renk olsun diye kattığım ülke isimleri değil. Birleşmiş Milletler Cenevre Görüşmelerine iştirak edenler yahut etmesi gerekip de iştirak etmesi engellenenlerin listesidir. Bu, başta Körfez monarşileri olmak üzere, neredeyse şah damarımız kadar yakın olanlar tarafından finanse edilen komplonun bir parçası olan paralı teröristler tarafından sırtından sürekli hançerlenmesine rağmen, Suriye'nin bir türlü hazmedilemeyen direniş ekseninden çıkmaya boyun eğdirilmesi için gereği yerine getirilmiş bir kukla tiyatrosudur.





Ulusal Koalisyon “siyasi çözüm”ün olmayacağını dünyaya ilan etmek için ana akım medya sayesinde şovunu sürdürmekte. Her şeyi olağanlaştıran ve normalleştiren bir fikir yapısının barışa ve ateşkese dair her nevi sürecin fiyasko ile sonuçlanmasını istemesini, mağdur, mazlum ve mahrumların kahır ekseninde bitap düşmesini arzu etmesini yadırgamıyorum. OburDünyalılar neredeyse bu çatışmada emeği geçenlere teşekkür edecek. Totaliter yönetimle birlikte olağanüstü halle yönetilen bir ülkenin idare şekline ya da geç kalındığı iddia edilen reformlarına karşı durmak ile katil beslemek arasında farkı ayırdedemeyen OburDünyalıların sözde siyasi çözüm aradıklarını iddia ettikleri bir sofra kurulmuş. Kurtlar gözlerini birbirinden ayırmıyor. İlk kim gözünü kaçırırsa onu yiyecekler, kural değişmiyor. Üstelik bir fikriyatı da yok çoğunun. Müzakere demek statik fikir yığınlarının karşı karşıya getirilmesi değildir, diyerek kapatıyorum “Cenevre Notlarım”ın ilk bölümünü.

H.Çiğdem Yorgancıoğlu Cenevre İsviçre Ocak 2014















...................



2.Bölüm





Coming Soon

Surıye'de Barış: Cenevre İzlenimleri







“Birleşmiş Milletler Syria Geneva Talks 2” ve “Cenevre Enstitüsü Görüşmeleri” Günlükleri Kısa Notlar Derlemesi – Birinci Bölüm Bir varmış bir yokmuş, Türkiye’nin en uzun sınır paylaştığı komşusunda dökülen kanın sınırı ve aramızdaki sorunun sıfırı yokmuş. Sıfırı tüketmiş insanlık… Öyle olunca, virgülün sağındaki sıfırın da anlamı yok! Sorular sorular... Arabuluculuk vazifesi kimindir? Onurlu çıkış için siyasi çözüm nedir? Suriye'nin kimyasal silahlarını uluslararası denetime açması sonucu 2. Cenevre toplantısının başlamasını da hiç mi hiç istemeyen büyük büyük birader aslında ne istiyor? Tekfirci terörist hangi mukaddes kavrama karşılık gelmekte? Mukavemet Ekseni’nde Körfez'e açılmakta olan İran ve Suriye’yi tehdit olarak görenlerin dayattığı Beşşar Esed’in çekilmesi ön şartı neyin nesidir? Sanmayın ki, Siyonizm bir Yahudi doktrinidir. Alnı secdede Müslüman veyahut dindar bir Hıristiyan Siyonist görmedi iseniz ya da dünyaca akredite/ muteber Nobel ödülünde dahi bir koyu cehaletin insan hakları aktivistliğine karıştığına tanık olmadı iseniz, Cenevre de bu imkânı yakalamak mümkündü. Barış dediğimiz şey acaba BOP ve Yeni Dünya Düzeni’nin gereği olarak Suriye Devleti’nin, Siyonist rejiminin tehditleri karşısındaki caydırıcı gücünü zayıflatmak ve ıssız bırakmak gayesinde frekans tutturmuş simbiyotik müttefiklerin görüş mesafesi dar olanlara sunduğu bir illüzyon mudur? Stratejik santrifüjler ve bir septik şok tablosu… Dayatmacı küresel düzenin düzenlediği düzenbaz bir müzakerenin, hakkaniyetli ve dümdüz bir yol üzerinde, bundan sonraki süreci mazlum ve masumlar lehine düzelteceğine dair inancımı her saniye azaltan bir düzensizlik var bu işin içinde.





Esad rejiminin Suriye halkına karşı sistematik şekilde (sözde) işkence ve infaz görüntüleri, şiddet uyguladığına delil olsun ve uluslararası kamuoyunu dehşete düşürsün diye, “Sezar” kod adı ile ateşkes görüşmelerine denk getirilen, 11 bin kişiye ait olduğu ileri sürülen 55 bin fotoğraf üzerinden aniden sezeryanı yanlış sinyal üreten, çoklu frekans teknolojisi le çalışan define arama detektörü ile hazine aramaya benziyor. Ortam öyle bir halde ki, adeta fikir spazmı yaşanıyor. Nobel ödüllü bir avukat bile, kurduğu cümlelerle beni hayrete düşürdü. İsviçre daha önce yaşadığım hatta kısa sürelerle çalıştığım bir ülke. Sokak ve caddelerinin siması tanıdık. Öğretim gördüğüm okulda verdiğim, Türkçeye, “Çatışma Çözümü ve Müzakere Stratejileri” olarak çevrilebilecek “Conflict Resolution & Negotiation Strategies”’e dair eğitim seminerlerinin beni dolaylı yolla Cenevre Barış görüşmelerine taşıyacağından habersiz, son zamanlarda pek bir odaklanmıştım Ortadoğu ve Afrika’daki insan hakları araştırmalarına ve “periodical” adı verilen literatür yayınlara. Hatta ve hatta Türk Ceza Kanunu’nun “Yabancı devlet aleyhine asker toplama”yı suç olarak ele aldığı 306. maddesini okumakla başlayıp neredeyse tüm ceza hukukuna ilişkin tüm kriterlerine kapanmıştım. Diğer yandan da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ''teröre destek sağlamak ve teröristlerle işbirliği yapmak'' suçlamasıyla şikâyete hazırlandığı ülke raporları dilekçeleri ile ilgili araştırmalar çok sık çıktı karşıma. Türkiye’ye döndüğümde eğitimlerime ucu açık sözde pazarlık süreçleri mevzunu konu başlığı olarak eklemeye karar verdim.



Videosunu izlediğimde gözyaşına boğulduğum, Suriye’de cihat ettiğini sanan tekfirci teröristler tarafından öldürülmeden önce dört yaşlarındaki ufacık çocuğun, “Sizi Allah'a şikâyet edeceğim sözündeki “SİZ”i ve bir kaç gün önce Arizona eyaletinin senatörü Amerikalı Cumhuriyetçi John McCain’in “BBC World Debate” programında Alexei Pushkov ile tartışırken, Suriye'ye dair konuşmasında, "Suriye’de neler olup bittiğini hepimiz biliyoruz. Tam da biz kazanıyorduk ki, 5 bin Hizbullah militanı geldi”, şeklinde çevrilebilecek, “We all know what happened in Syria. We were winning and then, of course, 5,000 Hizbollah came in”, sözlerindeki “BİZ”’i hatırladım aldığım notları temize çekerken. İşte, “Siz” ve “Biz” anahtar kelimeler… “SİZ”lisi “BİZ”lisi hepsi; Onlar. Muhalifler, destekçileri büyük öncü aktörler, oyun kurucular, ağır ve tüy sıkletle ve tabii ki, “OburDünyalılar”. Böyle bir manzara karşısında hüsn-ü zanda bulunabilmek ne kadar da zor. Emperyal elitin kibir ve küstahlığını salih ameller işliyormuşçasına dünyaya medya aracılığı ile yayan OburDünyalılar sayesinde lideri bir kitlesel imha silahı olarak gösterilen, muhaliflerin silahlandırılması yolu ve dış müdahaleyle iç meselesi beynelmilel krize dönüştürülmüş Suriye, bugün için ayakkabısı paramparça, giysisi eprimiş, kaburgaları kırılmış, talan edilmiş bir ülke. Eğer rakamlara güevenecek olursak memleketin kafasına örülen savaş çorabının başından bu yana 11 bini aşkın çocuk hayatını kaybetti. Harp bölgelerinde hızla olgunlaşmak ve büyümek zorunda kalan çocukların ruh hali adeta uzaklardaki trajikomik bir film sekansıymış gibi aktarıldı. Zihnimden bunlar geçince kısa aralıklarla nefes almaya başlıyorum. Bu şekilde konuşmaları tamamlamak mümkün değil. Mikrofonu ya da kalemi ele alınca diyaframı kontrol etmek daha kolay. Ben de öyle yapıyorum. Budala ve alelade olan her şeyi İftiharla sunan bir Yeni Dünya Düzeni’nde sözde "insani koridor"larda, lütuf ve merhameti güya mazlumlar lehine dileyen, kollektif katliamlara aracılık etmekten imtina etmeyenler ve çakma insan hakları savunucuları ile çölde vaha yaratma heveslilerinin serap çoğalttıklarına tanık olma iklimi… İsviçre Cenevre'deyim sıcaklık 4 derece. Birleşmiş Milletler binasından döndüm. Zihnimde düşünceler yıldızlar gibi dönüyor.





Konuşmam esnasında, “Rejim aleyhtarı olup olmamak ayrı bir şeydir, diktatörlüğe karşı durmak ayrı bir meseledir. Lakin delilleri bulunmayan ve sanrılarla sarin gazından, kimyasal saldırıdan, kitle imha silahlarından sorumlu tutulanlar gerçek sorumlular mıdır? (…) ‘İşte gerçek suçlu, zalim; O’ yaygaraları ile komplolara maruz kalmış Beşşar Esad’a çekilme çağrısının bir zorunluluk olduğunu yeniden dünya kamuoyuna duyurmak, ‘eğer Esed gitmezse nasıl olur?’ ihtimalini tamamı ile seçenekler arasından yok etmek, askeri müdahaleyi meşrulaştırmak için Despot Körfez Monarşileri ve paravan şirket devletlerin medyaları mağdur sığınmacı görüntülerini izletmekten bıkmadı. (…) Rafa kalkan ve şimdilik geri adım atılmış gözüken Suriye'ye askeri müdahale planlarını bakalım hayata geçirmek için güvercinler kaç takla daha atar” dediğim ana kadar, “savaş, barış ve çatışma nedir?” tanımlamalarım konusunda söylediklerimi onaylarcasına başını aşağı yukarı sallarken, bu andan itibaren pozisyonunu değiştiren, belirgin duraksamaları yaşayan katılımcıların ifadesi silinmedi zihnimden. Sanki konuşmamın kalan kısımlarında örtülü bir anlatım kullanmışım da, o an örtüyü açıyormuşum gibi bir his idi menfi bakışlardan bana yansıyan. Sanki söylediklerimi destekler başka bir cümle kuracakmışım da, başkaları da işitmesin diye ellerindeki bloknotların kağıtlarını hışırdatmaya başlayacaklar gibi bir duygu. Arap Birliği, Avrupa Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı... Savaş öncesi “Kardeşim Esad” sözünü esirgemeyen Türkiye, ev sahibi İsviçre, baş aktör ABD, ana enerji üreticisi Rusya, ezeli emperyalist müttefik İngiltere, medikal izotoplar peşindeki Fransa, artan nüfusu ve enerji ihtiyacı için kaynak arayan Çin, trans-Atlantik serbest ticaret anlaşmasına kilitlenmiş ve casusluk faaliyetlerinden tırsan Almanya, çetelerin ana sponsoru Suudi Arabistan, “silah sağlamanın barışa ulaşmanın tek yolu olabileceğini” iddia eden yandaş medya sponsoru Katar, Chavez’in ölümüyle bölgede ön plana çıkabilmek için hiç bir okazyonu ıskalamayacak gözüken Brezilya, dış kapının mandalı Kanada, tuzu kuru, petrolü bol Norveç, karnı acıktıkça beyni giderek büyüyen Hindistan, liderini hatta simgesini henüz ebediyete yollamış , Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) düşüşünü engelleyememiş, BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ekonomik açıdan en zayıf ülkesi olan alt-emperyalizm örneği Güney Afrika, vatandaşının terör saflarına katılmasını caydırıcı hale getireceğini düşündüğü için önergeyi verdiğini iddia eden İsveç, Liliput ülkesi Vatikan, meteliksiz de olsa ana koruyucularına vefa görevini eksiksiz yerine getirmeye niyetli, grevlerden hala kafasını kaldıramamış ve ,Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevini almış Yunanistan, Belçika, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, İspanya, Mısır, Cezayir, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, azmettiricilerden Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn , Fas, Güney Kore, Japonya, Şii fobisi giderek artan Endonezya, Avustralya, Meksika ve kurulacak geçici hükümet entrikasının bahanesi ve muhaliflerin gayreti ile son anda dışarı atılan İran. Bu ülkeler benim dünya gezilerimden renk olsun diye kattığım ülke isimleri değil. Birleşmiş Milletler Cenevre Görüşmelerine iştirak edenler yahut etmesi gerekip de iştirak etmesi engellenenlerin listesidir. Bu, başta Körfez monarşileri olmak üzere, neredeyse şah damarımız kadar yakın olanlar tarafından finanse edilen komplonun bir parçası olan paralı teröristler tarafından sırtından sürekli hançerlenmesine rağmen, Suriye'nin bir türlü hazmedilemeyen direniş ekseninden çıkmaya boyun eğdirilmesi için gereği yerine getirilmiş bir kukla tiyatrosudur.



Ulusal Koalisyon “siyasi çözüm”ün olmayacağını dünyaya ilan etmek için ana akım medya sayesinde şovunu sürdürmekte. Her şeyi olağanlaştıran ve normalleştiren bir fikir yapısının barışa ve ateşkese dair her nevi sürecin fiyasko ile sonuçlanmasını istemesini, mağdur, mazlum ve mahrumların kahır ekseninde bitap düşmesini arzu etmesini yadırgamıyorum. OburDünyalılar neredeyse bu çatışmada emeği geçenlere teşekkür edecek. Totaliter yönetimle birlikte olağanüstü halle yönetilen bir ülkenin idare şekline ya da geç kalındığı iddia edilen reformlarına karşı durmak ile katil beslemek arasında farkı ayırdedemeyen OburDünyalıların sözde siyasi çözüm aradıklarını iddia ettikleri bir sofra kurulmuş. Kurtlar gözlerini birbirinden ayırmıyor. İlk kim gözünü kaçırırsa onu yiyecekler, kural değişmiyor. Üstelik bir fikriyatı da yok çoğunun. Müzakere demek statik fikir yığınlarının karşı karşıya getirilmesi değildir, diyerek kapatıyorum “Cenevre Notlarım”ın ilk bölümünü. H.Çiğdem Yorgancıoğlu Cenevre İsviçre Ocak 2014







...................

Surıye'de Barış: Cenevre İzlenimleri







“Birleşmiş Milletler Syria Geneva Talks 2” ve “Cenevre Enstitüsü Görüşmeleri” Günlükleri Kısa Notlar Derlemesi – Birinci Bölüm Bir varmış bir yokmuş, Türkiye’nin en uzun sınır paylaştığı komşusunda dökülen kanın sınırı ve aramızdaki sorunun sıfırı yokmuş. Sıfırı tüketmiş insanlık… Öyle olunca, virgülün sağındaki sıfırın da anlamı yok! Sorular sorular... Arabuluculuk vazifesi kimindir? Onurlu çıkış için siyasi çözüm nedir? Suriye'nin kimyasal silahlarını uluslararası denetime açması sonucu 2. Cenevre toplantısının başlamasını da hiç mi hiç istemeyen büyük büyük birader aslında ne istiyor? Tekfirci terörist hangi mukaddes kavrama karşılık gelmekte? Mukavemet Ekseni’nde Körfez'e açılmakta olan İran ve Suriye’yi tehdit olarak görenlerin dayattığı Beşşar Esed’in çekilmesi ön şartı neyin nesidir? Sanmayın ki, Siyonizm bir Yahudi doktrinidir. Alnı secdede Müslüman veyahut dindar bir Hıristiyan Siyonist görmedi iseniz ya da dünyaca akredite/ muteber Nobel ödülünde dahi bir koyu cehaletin insan hakları aktivistliğine karıştığına tanık olmadı iseniz, Cenevre de bu imkânı yakalamak mümkündü. Barış dediğimiz şey acaba BOP ve Yeni Dünya Düzeni’nin gereği olarak Suriye Devleti’nin, Siyonist rejiminin tehditleri karşısındaki caydırıcı gücünü zayıflatmak ve ıssız bırakmak gayesinde frekans tutturmuş simbiyotik müttefiklerin görüş mesafesi dar olanlara sunduğu bir illüzyon mudur? Stratejik santrifüjler ve bir septik şok tablosu… Dayatmacı küresel düzenin düzenlediği düzenbaz bir müzakerenin, hakkaniyetli ve dümdüz bir yol üzerinde, bundan sonraki süreci mazlum ve masumlar lehine düzelteceğine dair inancımı her saniye azaltan bir düzensizlik var bu işin içinde.





Esad rejiminin Suriye halkına karşı sistematik şekilde (sözde) işkence ve infaz görüntüleri, şiddet uyguladığına delil olsun ve uluslararası kamuoyunu dehşete düşürsün diye, “Sezar” kod adı ile ateşkes görüşmelerine denk getirilen, 11 bin kişiye ait olduğu ileri sürülen 55 bin fotoğraf üzerinden aniden sezeryanı yanlış sinyal üreten, çoklu frekans teknolojisi le çalışan define arama detektörü ile hazine aramaya benziyor. Ortam öyle bir halde ki, adeta fikir spazmı yaşanıyor. Nobel ödüllü bir avukat bile, kurduğu cümlelerle beni hayrete düşürdü. İsviçre daha önce yaşadığım hatta kısa sürelerle çalıştığım bir ülke. Sokak ve caddelerinin siması tanıdık. Öğretim gördüğüm okulda verdiğim, Türkçeye, “Çatışma Çözümü ve Müzakere Stratejileri” olarak çevrilebilecek “Conflict Resolution & Negotiation Strategies”’e dair eğitim seminerlerinin beni dolaylı yolla Cenevre Barış görüşmelerine taşıyacağından habersiz, son zamanlarda pek bir odaklanmıştım Ortadoğu ve Afrika’daki insan hakları araştırmalarına ve “periodical” adı verilen literatür yayınlara. Hatta ve hatta Türk Ceza Kanunu’nun “Yabancı devlet aleyhine asker toplama”yı suç olarak ele aldığı 306. maddesini okumakla başlayıp neredeyse tüm ceza hukukuna ilişkin tüm kriterlerine kapanmıştım. Diğer yandan da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ''teröre destek sağlamak ve teröristlerle işbirliği yapmak'' suçlamasıyla şikâyete hazırlandığı ülke raporları dilekçeleri ile ilgili araştırmalar çok sık çıktı karşıma. Türkiye’ye döndüğümde eğitimlerime ucu açık sözde pazarlık süreçleri mevzunu konu başlığı olarak eklemeye karar verdim.



Videosunu izlediğimde gözyaşına boğulduğum, Suriye’de cihat ettiğini sanan tekfirci teröristler tarafından öldürülmeden önce dört yaşlarındaki ufacık çocuğun, “Sizi Allah'a şikâyet edeceğim sözündeki “SİZ”i ve bir kaç gün önce Arizona eyaletinin senatörü Amerikalı Cumhuriyetçi John McCain’in “BBC World Debate” programında Alexei Pushkov ile tartışırken, Suriye'ye dair konuşmasında, "Suriye’de neler olup bittiğini hepimiz biliyoruz. Tam da biz kazanıyorduk ki, 5 bin Hizbullah militanı geldi”, şeklinde çevrilebilecek, “We all know what happened in Syria. We were winning and then, of course, 5,000 Hizbollah came in”, sözlerindeki “BİZ”’i hatırladım aldığım notları temize çekerken. İşte, “Siz” ve “Biz” anahtar kelimeler… “SİZ”lisi “BİZ”lisi hepsi; Onlar. Muhalifler, destekçileri büyük öncü aktörler, oyun kurucular, ağır ve tüy sıkletle ve tabii ki, “OburDünyalılar”. Böyle bir manzara karşısında hüsn-ü zanda bulunabilmek ne kadar da zor. Emperyal elitin kibir ve küstahlığını salih ameller işliyormuşçasına dünyaya medya aracılığı ile yayan OburDünyalılar sayesinde lideri bir kitlesel imha silahı olarak gösterilen, muhaliflerin silahlandırılması yolu ve dış müdahaleyle iç meselesi beynelmilel krize dönüştürülmüş Suriye, bugün için ayakkabısı paramparça, giysisi eprimiş, kaburgaları kırılmış, talan edilmiş bir ülke. Eğer rakamlara güevenecek olursak memleketin kafasına örülen savaş çorabının başından bu yana 11 bini aşkın çocuk hayatını kaybetti. Harp bölgelerinde hızla olgunlaşmak ve büyümek zorunda kalan çocukların ruh hali adeta uzaklardaki trajikomik bir film sekansıymış gibi aktarıldı. Zihnimden bunlar geçince kısa aralıklarla nefes almaya başlıyorum. Bu şekilde konuşmaları tamamlamak mümkün değil. Mikrofonu ya da kalemi ele alınca diyaframı kontrol etmek daha kolay. Ben de öyle yapıyorum. Budala ve alelade olan her şeyi İftiharla sunan bir Yeni Dünya Düzeni’nde sözde "insani koridor"larda, lütuf ve merhameti güya mazlumlar lehine dileyen, kollektif katliamlara aracılık etmekten imtina etmeyenler ve çakma insan hakları savunucuları ile çölde vaha yaratma heveslilerinin serap çoğalttıklarına tanık olma iklimi… İsviçre Cenevre'deyim sıcaklık 4 derece. Birleşmiş Milletler binasından döndüm. Zihnimde düşünceler yıldızlar gibi dönüyor.





Konuşmam esnasında, “Rejim aleyhtarı olup olmamak ayrı bir şeydir, diktatörlüğe karşı durmak ayrı bir meseledir. Lakin delilleri bulunmayan ve sanrılarla sarin gazından, kimyasal saldırıdan, kitle imha silahlarından sorumlu tutulanlar gerçek sorumlular mıdır? (…) ‘İşte gerçek suçlu, zalim; O’ yaygaraları ile komplolara maruz kalmış Beşşar Esad’a çekilme çağrısının bir zorunluluk olduğunu yeniden dünya kamuoyuna duyurmak, ‘eğer Esed gitmezse nasıl olur?’ ihtimalini tamamı ile seçenekler arasından yok etmek, askeri müdahaleyi meşrulaştırmak için Despot Körfez Monarşileri ve paravan şirket devletlerin medyaları mağdur sığınmacı görüntülerini izletmekten bıkmadı. (…) Rafa kalkan ve şimdilik geri adım atılmış gözüken Suriye'ye askeri müdahale planlarını bakalım hayata geçirmek için güvercinler kaç takla daha atar” dediğim ana kadar, “savaş, barış ve çatışma nedir?” tanımlamalarım konusunda söylediklerimi onaylarcasına başını aşağı yukarı sallarken, bu andan itibaren pozisyonunu değiştiren, belirgin duraksamaları yaşayan katılımcıların ifadesi silinmedi zihnimden. Sanki konuşmamın kalan kısımlarında örtülü bir anlatım kullanmışım da, o an örtüyü açıyormuşum gibi bir his idi menfi bakışlardan bana yansıyan. Sanki söylediklerimi destekler başka bir cümle kuracakmışım da, başkaları da işitmesin diye ellerindeki bloknotların kağıtlarını hışırdatmaya başlayacaklar gibi bir duygu. Arap Birliği, Avrupa Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı... Savaş öncesi “Kardeşim Esad” sözünü esirgemeyen Türkiye, ev sahibi İsviçre, baş aktör ABD, ana enerji üreticisi Rusya, ezeli emperyalist müttefik İngiltere, medikal izotoplar peşindeki Fransa, artan nüfusu ve enerji ihtiyacı için kaynak arayan Çin, trans-Atlantik serbest ticaret anlaşmasına kilitlenmiş ve casusluk faaliyetlerinden tırsan Almanya, çetelerin ana sponsoru Suudi Arabistan, “silah sağlamanın barışa ulaşmanın tek yolu olabileceğini” iddia eden yandaş medya sponsoru Katar, Chavez’in ölümüyle bölgede ön plana çıkabilmek için hiç bir okazyonu ıskalamayacak gözüken Brezilya, dış kapının mandalı Kanada, tuzu kuru, petrolü bol Norveç, karnı acıktıkça beyni giderek büyüyen Hindistan, liderini hatta simgesini henüz ebediyete yollamış , Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) düşüşünü engelleyememiş, BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ekonomik açıdan en zayıf ülkesi olan alt-emperyalizm örneği Güney Afrika, vatandaşının terör saflarına katılmasını caydırıcı hale getireceğini düşündüğü için önergeyi verdiğini iddia eden İsveç, Liliput ülkesi Vatikan, meteliksiz de olsa ana koruyucularına vefa görevini eksiksiz yerine getirmeye niyetli, grevlerden hala kafasını kaldıramamış ve ,Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevini almış Yunanistan, Belçika, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, İspanya, Mısır, Cezayir, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, azmettiricilerden Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn , Fas, Güney Kore, Japonya, Şii fobisi giderek artan Endonezya, Avustralya, Meksika ve kurulacak geçici hükümet entrikasının bahanesi ve muhaliflerin gayreti ile son anda dışarı atılan İran. Bu ülkeler benim dünya gezilerimden renk olsun diye kattığım ülke isimleri değil. Birleşmiş Milletler Cenevre Görüşmelerine iştirak edenler yahut etmesi gerekip de iştirak etmesi engellenenlerin listesidir. Bu, başta Körfez monarşileri olmak üzere, neredeyse şah damarımız kadar yakın olanlar tarafından finanse edilen komplonun bir parçası olan paralı teröristler tarafından sırtından sürekli hançerlenmesine rağmen, Suriye'nin bir türlü hazmedilemeyen direniş ekseninden çıkmaya boyun eğdirilmesi için gereği yerine getirilmiş bir kukla tiyatrosudur.



Ulusal Koalisyon “siyasi çözüm”ün olmayacağını dünyaya ilan etmek için ana akım medya sayesinde şovunu sürdürmekte. Her şeyi olağanlaştıran ve normalleştiren bir fikir yapısının barışa ve ateşkese dair her nevi sürecin fiyasko ile sonuçlanmasını istemesini, mağdur, mazlum ve mahrumların kahır ekseninde bitap düşmesini arzu etmesini yadırgamıyorum. OburDünyalılar neredeyse bu çatışmada emeği geçenlere teşekkür edecek. Totaliter yönetimle birlikte olağanüstü halle yönetilen bir ülkenin idare şekline ya da geç kalındığı iddia edilen reformlarına karşı durmak ile katil beslemek arasında farkı ayırdedemeyen OburDünyalıların sözde siyasi çözüm aradıklarını iddia ettikleri bir sofra kurulmuş. Kurtlar gözlerini birbirinden ayırmıyor. İlk kim gözünü kaçırırsa onu yiyecekler, kural değişmiyor. Üstelik bir fikriyatı da yok çoğunun. Müzakere demek statik fikir yığınlarının karşı karşıya getirilmesi değildir, diyerek kapatıyorum “Cenevre Notlarım”ın ilk bölümünü. H.Çiğdem Yorgancıoğlu Cenevre İsviçre Ocak 2014







...................

Surıye'de Barış: Cenevre İzlenimleri







“Birleşmiş Milletler Syria Geneva Talks 2” ve “Cenevre Enstitüsü Görüşmeleri” Günlükleri Kısa Notlar Derlemesi – Birinci Bölüm Bir varmış bir yokmuş, Türkiye’nin en uzun sınır paylaştığı komşusunda dökülen kanın sınırı ve aramızdaki sorunun sıfırı yokmuş. Sıfırı tüketmiş insanlık… Öyle olunca, virgülün sağındaki sıfırın da anlamı yok! Sorular sorular... Arabuluculuk vazifesi kimindir? Onurlu çıkış için siyasi çözüm nedir? Suriye'nin kimyasal silahlarını uluslararası denetime açması sonucu 2. Cenevre toplantısının başlamasını da hiç mi hiç istemeyen büyük büyük birader aslında ne istiyor? Tekfirci terörist hangi mukaddes kavrama karşılık gelmekte? Mukavemet Ekseni’nde Körfez'e açılmakta olan İran ve Suriye’yi tehdit olarak görenlerin dayattığı Beşşar Esed’in çekilmesi ön şartı neyin nesidir? Sanmayın ki, Siyonizm bir Yahudi doktrinidir. Alnı secdede Müslüman veyahut dindar bir Hıristiyan Siyonist görmedi iseniz ya da dünyaca akredite/ muteber Nobel ödülünde dahi bir koyu cehaletin insan hakları aktivistliğine karıştığına tanık olmadı iseniz, Cenevre de bu imkânı yakalamak mümkündü. Barış dediğimiz şey acaba BOP ve Yeni Dünya Düzeni’nin gereği olarak Suriye Devleti’nin, Siyonist rejiminin tehditleri karşısındaki caydırıcı gücünü zayıflatmak ve ıssız bırakmak gayesinde frekans tutturmuş simbiyotik müttefiklerin görüş mesafesi dar olanlara sunduğu bir illüzyon mudur? Stratejik santrifüjler ve bir septik şok tablosu… Dayatmacı küresel düzenin düzenlediği düzenbaz bir müzakerenin, hakkaniyetli ve dümdüz bir yol üzerinde, bundan sonraki süreci mazlum ve masumlar lehine düzelteceğine dair inancımı her saniye azaltan bir düzensizlik var bu işin içinde.





Esad rejiminin Suriye halkına karşı sistematik şekilde (sözde) işkence ve infaz görüntüleri, şiddet uyguladığına delil olsun ve uluslararası kamuoyunu dehşete düşürsün diye, “Sezar” kod adı ile ateşkes görüşmelerine denk getirilen, 11 bin kişiye ait olduğu ileri sürülen 55 bin fotoğraf üzerinden aniden sezeryanı yanlış sinyal üreten, çoklu frekans teknolojisi le çalışan define arama detektörü ile hazine aramaya benziyor. Ortam öyle bir halde ki, adeta fikir spazmı yaşanıyor. Nobel ödüllü bir avukat bile, kurduğu cümlelerle beni hayrete düşürdü. İsviçre daha önce yaşadığım hatta kısa sürelerle çalıştığım bir ülke. Sokak ve caddelerinin siması tanıdık. Öğretim gördüğüm okulda verdiğim, Türkçeye, “Çatışma Çözümü ve Müzakere Stratejileri” olarak çevrilebilecek “Conflict Resolution & Negotiation Strategies”’e dair eğitim seminerlerinin beni dolaylı yolla Cenevre Barış görüşmelerine taşıyacağından habersiz, son zamanlarda pek bir odaklanmıştım Ortadoğu ve Afrika’daki insan hakları araştırmalarına ve “periodical” adı verilen literatür yayınlara. Hatta ve hatta Türk Ceza Kanunu’nun “Yabancı devlet aleyhine asker toplama”yı suç olarak ele aldığı 306. maddesini okumakla başlayıp neredeyse tüm ceza hukukuna ilişkin tüm kriterlerine kapanmıştım. Diğer yandan da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ''teröre destek sağlamak ve teröristlerle işbirliği yapmak'' suçlamasıyla şikâyete hazırlandığı ülke raporları dilekçeleri ile ilgili araştırmalar çok sık çıktı karşıma. Türkiye’ye döndüğümde eğitimlerime ucu açık sözde pazarlık süreçleri mevzunu konu başlığı olarak eklemeye karar verdim.



Videosunu izlediğimde gözyaşına boğulduğum, Suriye’de cihat ettiğini sanan tekfirci teröristler tarafından öldürülmeden önce dört yaşlarındaki ufacık çocuğun, “Sizi Allah'a şikâyet edeceğim sözündeki “SİZ”i ve bir kaç gün önce Arizona eyaletinin senatörü Amerikalı Cumhuriyetçi John McCain’in “BBC World Debate” programında Alexei Pushkov ile tartışırken, Suriye'ye dair konuşmasında, "Suriye’de neler olup bittiğini hepimiz biliyoruz. Tam da biz kazanıyorduk ki, 5 bin Hizbullah militanı geldi”, şeklinde çevrilebilecek, “We all know what happened in Syria. We were winning and then, of course, 5,000 Hizbollah came in”, sözlerindeki “BİZ”’i hatırladım aldığım notları temize çekerken. İşte, “Siz” ve “Biz” anahtar kelimeler… “SİZ”lisi “BİZ”lisi hepsi; Onlar. Muhalifler, destekçileri büyük öncü aktörler, oyun kurucular, ağır ve tüy sıkletle ve tabii ki, “OburDünyalılar”. Böyle bir manzara karşısında hüsn-ü zanda bulunabilmek ne kadar da zor. Emperyal elitin kibir ve küstahlığını salih ameller işliyormuşçasına dünyaya medya aracılığı ile yayan OburDünyalılar sayesinde lideri bir kitlesel imha silahı olarak gösterilen, muhaliflerin silahlandırılması yolu ve dış müdahaleyle iç meselesi beynelmilel krize dönüştürülmüş Suriye, bugün için ayakkabısı paramparça, giysisi eprimiş, kaburgaları kırılmış, talan edilmiş bir ülke. Eğer rakamlara güevenecek olursak memleketin kafasına örülen savaş çorabının başından bu yana 11 bini aşkın çocuk hayatını kaybetti. Harp bölgelerinde hızla olgunlaşmak ve büyümek zorunda kalan çocukların ruh hali adeta uzaklardaki trajikomik bir film sekansıymış gibi aktarıldı. Zihnimden bunlar geçince kısa aralıklarla nefes almaya başlıyorum. Bu şekilde konuşmaları tamamlamak mümkün değil. Mikrofonu ya da kalemi ele alınca diyaframı kontrol etmek daha kolay. Ben de öyle yapıyorum. Budala ve alelade olan her şeyi İftiharla sunan bir Yeni Dünya Düzeni’nde sözde "insani koridor"larda, lütuf ve merhameti güya mazlumlar lehine dileyen, kollektif katliamlara aracılık etmekten imtina etmeyenler ve çakma insan hakları savunucuları ile çölde vaha yaratma heveslilerinin serap çoğalttıklarına tanık olma iklimi… İsviçre Cenevre'deyim sıcaklık 4 derece. Birleşmiş Milletler binasından döndüm. Zihnimde düşünceler yıldızlar gibi dönüyor.





Konuşmam esnasında, “Rejim aleyhtarı olup olmamak ayrı bir şeydir, diktatörlüğe karşı durmak ayrı bir meseledir. Lakin delilleri bulunmayan ve sanrılarla sarin gazından, kimyasal saldırıdan, kitle imha silahlarından sorumlu tutulanlar gerçek sorumlular mıdır? (…) ‘İşte gerçek suçlu, zalim; O’ yaygaraları ile komplolara maruz kalmış Beşşar Esad’a çekilme çağrısının bir zorunluluk olduğunu yeniden dünya kamuoyuna duyurmak, ‘eğer Esed gitmezse nasıl olur?’ ihtimalini tamamı ile seçenekler arasından yok etmek, askeri müdahaleyi meşrulaştırmak için Despot Körfez Monarşileri ve paravan şirket devletlerin medyaları mağdur sığınmacı görüntülerini izletmekten bıkmadı. (…) Rafa kalkan ve şimdilik geri adım atılmış gözüken Suriye'ye askeri müdahale planlarını bakalım hayata geçirmek için güvercinler kaç takla daha atar” dediğim ana kadar, “savaş, barış ve çatışma nedir?” tanımlamalarım konusunda söylediklerimi onaylarcasına başını aşağı yukarı sallarken, bu andan itibaren pozisyonunu değiştiren, belirgin duraksamaları yaşayan katılımcıların ifadesi silinmedi zihnimden. Sanki konuşmamın kalan kısımlarında örtülü bir anlatım kullanmışım da, o an örtüyü açıyormuşum gibi bir his idi menfi bakışlardan bana yansıyan. Sanki söylediklerimi destekler başka bir cümle kuracakmışım da, başkaları da işitmesin diye ellerindeki bloknotların kağıtlarını hışırdatmaya başlayacaklar gibi bir duygu. Arap Birliği, Avrupa Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı... Savaş öncesi “Kardeşim Esad” sözünü esirgemeyen Türkiye, ev sahibi İsviçre, baş aktör ABD, ana enerji üreticisi Rusya, ezeli emperyalist müttefik İngiltere, medikal izotoplar peşindeki Fransa, artan nüfusu ve enerji ihtiyacı için kaynak arayan Çin, trans-Atlantik serbest ticaret anlaşmasına kilitlenmiş ve casusluk faaliyetlerinden tırsan Almanya, çetelerin ana sponsoru Suudi Arabistan, “silah sağlamanın barışa ulaşmanın tek yolu olabileceğini” iddia eden yandaş medya sponsoru Katar, Chavez’in ölümüyle bölgede ön plana çıkabilmek için hiç bir okazyonu ıskalamayacak gözüken Brezilya, dış kapının mandalı Kanada, tuzu kuru, petrolü bol Norveç, karnı acıktıkça beyni giderek büyüyen Hindistan, liderini hatta simgesini henüz ebediyete yollamış , Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) düşüşünü engelleyememiş, BRICS’in (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) ekonomik açıdan en zayıf ülkesi olan alt-emperyalizm örneği Güney Afrika, vatandaşının terör saflarına katılmasını caydırıcı hale getireceğini düşündüğü için önergeyi verdiğini iddia eden İsveç, Liliput ülkesi Vatikan, meteliksiz de olsa ana koruyucularına vefa görevini eksiksiz yerine getirmeye niyetli, grevlerden hala kafasını kaldıramamış ve ,Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevini almış Yunanistan, Belçika, Danimarka, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, İspanya, Mısır, Cezayir, Irak, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, azmettiricilerden Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn , Fas, Güney Kore, Japonya, Şii fobisi giderek artan Endonezya, Avustralya, Meksika ve kurulacak geçici hükümet entrikasının bahanesi ve muhaliflerin gayreti ile son anda dışarı atılan İran. Bu ülkeler benim dünya gezilerimden renk olsun diye kattığım ülke isimleri değil. Birleşmiş Milletler Cenevre Görüşmelerine iştirak edenler yahut etmesi gerekip de iştirak etmesi engellenenlerin listesidir. Bu, başta Körfez monarşileri olmak üzere, neredeyse şah damarımız kadar yakın olanlar tarafından finanse edilen komplonun bir parçası olan paralı teröristler tarafından sırtından sürekli hançerlenmesine rağmen, Suriye'nin bir türlü hazmedilemeyen direniş ekseninden çıkmaya boyun eğdirilmesi için gereği yerine getirilmiş bir kukla tiyatrosudur.



Ulusal Koalisyon “siyasi çözüm”ün olmayacağını dünyaya ilan etmek için ana akım medya sayesinde şovunu sürdürmekte. Her şeyi olağanlaştıran ve normalleştiren bir fikir yapısının barışa ve ateşkese dair her nevi sürecin fiyasko ile sonuçlanmasını istemesini, mağdur, mazlum ve mahrumların kahır ekseninde bitap düşmesini arzu etmesini yadırgamıyorum. OburDünyalılar neredeyse bu çatışmada emeği geçenlere teşekkür edecek. Totaliter yönetimle birlikte olağanüstü halle yönetilen bir ülkenin idare şekline ya da geç kalındığı iddia edilen reformlarına karşı durmak ile katil beslemek arasında farkı ayırdedemeyen OburDünyalıların sözde siyasi çözüm aradıklarını iddia ettikleri bir sofra kurulmuş. Kurtlar gözlerini birbirinden ayırmıyor. İlk kim gözünü kaçırırsa onu yiyecekler, kural değişmiyor. Üstelik bir fikriyatı da yok çoğunun. Müzakere demek statik fikir yığınlarının karşı karşıya getirilmesi değildir, diyerek kapatıyorum “Cenevre Notlarım”ın ilk bölümünü. H.Çiğdem Yorgancıoğlu Cenevre İsviçre Ocak 2014







...................


Additional photos below
Photos: 31, Displayed: 31


Advertisement



Tot: 0.382s; Tpl: 0.021s; cc: 11; qc: 51; dbt: 0.0699s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1; ; mem: 1.4mb