SULTANHAMAM-MAHMUTPAŞA...


Advertisement
Brazil's flag
South America » Brazil » São Paulo » São Paulo
March 8th 2018
Published: June 3rd 2018
Edit Blog Post

GÜN 35 08 MART PERŞEMBE:



Hayatımın aşkı, sevgili eşim Ayşe’nin “kadınlar günü”nü kutladım..



Dünyanın her yerinde kadınlara verilen önem ile, ülkemin kadın katlinde rekorlar kırmasını, ister istemez kıyaslıyorum..



Eller nerede biz nerede ?



Bu ayıp da bize yeter ..



Kahvaltıdan sonra kendimi yollara vurdum..



Buenos Aires için büyükçe bir “Sultansuyu piknik alanı” demiştim.



Sao Paulo, çok iri bir “Sultanhamam-Mahmutpaşa karışımı”..



Her yerde, herkes bir şeyler satmaya çalışıyor..



Üstelik bu satıcılar, bir de “ayakçı” denilen borazan kişiler kullanıyorlar ….bu nedenle gürültü düzeyi iki katına çıkıyor..

Lütfen Sultanhamam'da her dükkanın önünde elektrikli megafon ile bir şeyler satmaya çalışan birisini düşününüz ...üstelik bir bölümü sesini daha iyi duyurmak ve yandaki mağazanın ayakçısını ezmek için, bir iskemlenin tepesine tünemişse...

anlaşılan bu oranın ritüeli olmuş...hiç kimse yadırgamıyor..




Öğlen yemeğinde gözüme en iyi çözüm,Mc Donalds göründü..



Yemek konusunda, çok zorlandığımı özellikle belirtmek isterim..Gözüme güzel görünmeyen yemekleri, yememek için bayağı direndim..



Fazla soslu püslü yemeklerin altı görünmediğinden, bende mutlaka bir çekingenlik oluyor..



Ne yediğimi bilmek istiyorum…



Daha ileri gitmeden, biraz Sao Paulo’yu azıcık irdelemek gerek diye düşünüyorum



São Paulo, ülkenin başlıca sanayi merkezi olarak ,12 milyonu aşan (çevresiyle 20 milyonu aşan) nüfusuyla Güney Amerika'nın en büyük kentidir.



São Paulo, 1554'te, Portekizli Katolik rahipler tarafından bir yerli yerleşim merkezi olarak kuruldu.



Sözü edilen nokta ,şu anda kentin en büyük ulaşım merkezi sayılan “Tiete” otogarıdır…



Esas bizi ilgilendiren bölüm ,Portekizli misyonerlerin o dönemde kurdukları ilk kiliseyi Tarsus’lu Aziz Paul adına kurmalarıdır..



Tarsus nire ? Sao Paulo nire ?



Dünya çok ufak..



1700'lerde, küçük ve çok fakir bir kasaba iken çabuk büyümesinin nedenleri arasında,önce altının bulunması ve daha sonra verimli toprakları ve yüksek rakımı sayesinde gelişen kahve üretimi yer almaktadır.



O dönemde, bölge halkı,Afrikalı köle çalıştıramayacak kadar fakir olduğundan ,bizzat çalışmak zorunda kalmış..



Vah Vah Vah…duruma bakar mısınız ?




1888 de “Altın yasa” ile köleliğe son verildi..



Ortam, “köle yoksa, kahve de yok” haline dönüşürken,yeni ve modern köleler imdada yetişti:Göçmenler…



Kahve plantasyonlarının ,bölgenin başlıca zenginlik kaynağı haline geldiği 19. Yüzyılda, São Paulo kalkışa geçti.



Kısa süre sonra da, bir sanayi, ticaret ve bankacılık merkezine dönüştü.



Kent ve çevresine İtalya, Portekiz, İspanya, Almanya ve Japonya'dan pek çok göçmen geldi.



São Paulo'nun 19. yüzyıldan bu yana sürekli büyümesi, haliyle gecekondulaşmayı da beraberinde getirdi.



Bugün Brezilya sanayi ürünlerinin üçte biri São Paulo'da üretilir.



Tarihini 4 döneme ayırabiliriz..



Portekiz istilası dönemi 1554-1815



İngiltere istilası dönemi 1815-1822



Brezilya imparatorluk dönemi 1822-1889



Brezilya cumhuriyeti 1889 dan bu yana



Latin Amerika’da insanın aklına takılan önemli bir soru ..



Brezilyalıların niçin kıtanın tamamı gibi İspanyolca değil de, Portekizce konuştukları..



Bu durumun kaynağı, ünlü "Tordesillas" Antlaşmasıdır ..



7 Haziran 1494 tarihli, "Tordesillas Antlaşması", dönemin dayıları ,Portekiz ve İspanya arasında gerçekleşmiştir.



Cabo Verde Adaları’nı başlangıç noktası alarak, bu noktanın önce 100 fersah, sonra taraflar arasında çıngar çıkınca , 370 fersah (1550 km) batısına, Kuzey-Güney meridyeni çizilmiş.



Çizgi, Avrupa dışı dünyayı, Portekiz ve İspanya arasında bölüşme sınırı olarak kabul edilmiştir.



Sınırın batısında kalan keşfedilmiş ve keşfedilecek bütün bölgeler, İspanya’ya, Sınırın doğusunda kalan keşfedilmiş ve keşfedilecek bütün bölgeler ise, Portekiz’e aittir diye fetva veriliyor.



Yok yahu! dediğinizi duyuyorum…aynen böyle...




Ancak iki ülke için de birer istisna var. Filipinler, İspanya'nın; Brezilya, Portekiz'indir.



Dağıt bakalım dağıt…babanın arazisiydi çünkü..



Ayrıca bununla yetinilmeyip, her iki ülkenin de hristiyan hükümdarların elinde bulunan toprakları, işgal etmesi yasaklanmıştır.



Yani bu bölüşüm, “hristiyan olmayan” dünyanın bölüşümüdür..



Hadi bakalım kolay gelsin..



Bu sınır çizme merakı, size bir şeyler anımsatıyor mu bilemiyorum…



Batı alemi, yedisinde neyse yetmişinde de aynı..



Tordesillas Antlaşması, gerçekten de sömürgeciliğin başlangıcı olarak tanımlanabilecek bir antlaşmadır.



Biliyorum uzatıyorum, ama bu anlaşma o dönem, Avrupası’nın zihniyetini yansıtma açısından çok önemli..



Bizlere, uygarlık dediğimiz kavramın evrimini anlatmaktadır .



Dünya ikiye bölünmüştür ve güçlü olanlara sunulmuştur.



Bu faaliyete, dini bir karakter atfedilmiş,

İslamiyetteki cihad (din uğruna yapılan savaş) anlayışına benzer biçimde “Hristiyanlaştırmaya gitmek” bir meşruiyet zemini olarak, kendine yer bulmuştur.

Sömürülen halklar, barbar olarak görülmüş, hatta insan bile olmadıkları öne sürülmüştür.

Yerlilere, yük hayvanı kadar bile değer verilmemiştir..



Bu saldırın ve soygunun adı da yerlilere “uygarlık götürmek” şeklinde pazarlanmıştır.



Tıpkı yıllar sonra ABD’nin, Kuzey Amerika yerlilerine uygarlık götürmesi..



Afganistana,Irak’a demokrasi götürmesi gibi bir şey..



Çok daldım…. günümüz yaşamına dönüyorum..



Şehri gezmeye çalışıyorum..



Fakirlik diz boyu..



Millet sokaklarda, parklarda,banka önlerinde aç sefil yatıyor.



Etraftaki polis ve güvenlik güçleri hiçbir şey demiyor..

Dükkan sahipleri ağzını açamıyor..şimdiye dek gezdiğim yerlerde çok ender de olsa bu manzaraları gördüm ama burada bu durum çok yaygın ve kabullenilmiş durumda..

Bizde bu pek olmaz galiba, hiç kimse Allah'ın çulsuzunu Vakko'nun önünde yerlere yatırmaz...mutlaka bir müdahale olur ...

Sao Paulo emniyet güçleri bu heriflere bulaşmamayı yeğliyorlar veya öyle talimat almışlar ...dolayısyla sefil bir manzara gözünüzün önünde akıp gidiyor..




İnsanlara bakıyorum .Kadınlar, kadın kadın olmuşlar ..



Gençlik adeta kaybolmuş ..



Etrafta küskün,bezgin,yorgun ve mutsuz insanlar görüyorum..



Bu halk, Santiago halkından çok uzaklarda..



Acaba nüfuz çokluğu ve sanayi kenti oluşu bu sonucu tetikliyor mu ? bilemiyorum..



Ulaşım sistemleri ,devasa ve çok gelişmiş... ne var ki Chip’e geçememişler..

İndir,bindir yok…. Her binen,her bindiğinde 4 reali bastırmak mecburiyetinde ..

Burası için, 4 real az para değil..



Bu arada para değiştirmem gerek..etrafta dolaşanları hiç gözüm yemedi..

Bana göre, sarı alarm düzeyi bir durum var..



Tanınmış bir bankanın içinde, yan yana 15-20 ATM ve banka kapısının önünde tüfek taşıyan bir koruyucu görünce, “burasıdır” diye bankaya daldım..

Yanlış anlaşılmasın, burası bankaya bitişik ATM lerin korunduğu kapalı bir bölüm... yoksa bankanın içi değil..



Memleketimden getirdiğim debit kartımı çıkarıp ufak tefek acemiliklere rağmen paramı çektim..

Şimdilik, Brezilya da sokakta para bozdurmama kararı aldım..



Görülesi yerler listesinde görülecek bir yer olmadığından, sizi sadece alış veriş merkezlerine ve Sultanhamamlara yönlendiriyorlar ..

Bunları yazmaya gerek yok..



Bir meydanda, 8 mart kadınlar gününü kutlama etkinliği adına, orta yaşını bir hayli aşmış kadınların dans gösterisini izledim..



Kadınlara çok üzüldüm ...ama programı da güzelce izledim..



Otele dönüp biraz dinlendim ve sıkı bir araştırma sonunda, bugün kendimi biraz şımartayım dedim..



Hedef: "A casa de porco" adlı restoran..



Bu restoran Republica meydanına yakınmış.

Metro ya binip Republica ‘da indim .

Saat erken olmasına rağmen sokakları nedense tenha buldum..

Kapısında badigardların yer aldığı restorana vardım ..

İncelediler zararsız buldukları için beni kabul ettiler ve oldukça güzel bir masaya oturttular.

Etrafa bakıyorum ..havalı bir ortam ve nezih bir müşteri kitlesi var..

Garson çok ve masalar arasında pire gibi koşuşuyorlar..

Dikkati çeken diğer bir husus herkesin telefonu ile aşk yaşaması..

Kimse kimseyle konuşmuyor ..konuşmak istemiyor..konuşmak zorunda kaldığı taktirde gözünü telefonun ekranından ayıramıyor ..

kısa kafa sallamaları diyalogun sürdüğüne dair tek işaret..

kısaca,ekranlı zavallı bir dünyaya dönüşmüşüz..

Yan masada bir sürü genç kız, sanıyorum doğum günü kutluyorlar ..

herkes kendi resmini çekmekten, başka bir şey yapmaya fırsat bulamıyor.

Bu konum hiç kimseyi rahatsız etmiyor ..

Yahu ben çok yaşlanmışım ..bu durum bana hiç doğal görülmüyor..

Telefona bakmayan ve kendi kendisini çekmeyen tek kişi olarak yemeğimi efendi gibi yedim ve bu telefon markası mezarlığından ayrıldım .

Yaşlanmışım iklim değişmiş yeni yeni farketmeye başlamışım...


Metroya binip otelime döndüm..



Günün Görselleri aşağıda :
















Advertisement



Tot: 0.109s; Tpl: 0.013s; cc: 10; qc: 28; dbt: 0.0457s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1; ; mem: 1.1mb