Ağrı dağın eteğinde...


Advertisement
Turkey's flag
Middle East » Turkey » Marmara » Istanbul
May 13th 2009
Published: January 21st 2012
Edit Blog Post

10.gün Doğubeyazit (İshakpaşa Sarayı) ve doya doya Ağrı dağı

Iğdir’dan sabah 08:00’de hareket ettik. Rehberimiz Metin bey bize Iğdır ve yakınında bulunan 10 kilometrelik Nahçivan sınır kapısı ile ilgili bilgi verdi. Doğubeyazit’e ulaşmadan önce Ağrı dağının tüm güzelliğini sergilediği yolüstündeki bir köyde fotoğraf molası verdik. Yol boyunca Ağrı dağı bize eşlik etti. Mola’dan sonra Özkan mikrofonda kendi konusunu olan Ağrı’yı, Ishakpaşa Sarayının öünde de bize Saray hakkında bilgi verdi.
Yapımı 99 yıl süren bu Saray, bu bölgede pek göremediğim estetik kültürün bir ürünüydu. Ishakpaşa Sarayı’nı ilk kez görüyordum. Doğubeyazit ve Ishakpaşa Sarayı denilince aklıma hep Nuri Bilge Ceylan’ın İklimler filmindeki o muhteşem sahne gelir. Adam kayalara doğru tırmanır, tepede bir yerde durur. Kamera, az önce yüzünü gördüğümüz adamın arkasında kalmıştır. Kadrajda adamın arkadan başı ile onun etrafında görünen dağlar vardır. Adam yürümeye devam ederken kamera sabitlenmiştir. Veee adamın başının olduğu yerde birden çok uzakta Ishakpaşa Sarayı belirmiştir.

Bu unutamadığım sahneyi Özkan’la birlikte çekmeye karar verdik ve kendimize uygun bir tepe bulduk…
Ishakpaşa Sarayından inerek Doğubeyazitte bir yer sofrasında yemek yedikten sonra altı kahverengi hamur, üstü beyaz olan “Ağrı dağı tatlısı” yedik. Saat 13:00’de Doğubeyazitten ayrılarak Türkiye-Iran sınırı olan Gürbulak Sınır Kapısınına uzantısında bulunan Meteor Çukuruna geldik. Meteor düşen çukurun derinliği yaklaşık 70 metre idi. Çok istememe rağmen sınırdan Iran’a geçecek kadar zamanımız yoktu. Van’a doğru yol alırken Büyük Ağrı ve benim daha çok sevdiğim, genelde Büyük Ağrının gölgesinde kalan Küçük Ağrı önce sağımızda sonra arkamızda kaldı. Doğu Beyazitte Ağrı daha da büyümüştü. Bize dumanlı dağlarının arkasında, tepeden son bir bakış attı. Yolumuz Van’a doğru devam ediyordu. Ağrı dağı ile vedalaştıktan hemen sonra karşımıza Tendürek dağı çıktı. Dağ Ağrı’ya adeta kafa tutacak kadar ihtişamlıydı. Tendürek Volkanik bir oluşum olduğu için taşlaşan lavlar bize karayoluna kadar türüne az rastlanan bir manzara sunuyordu. Karayolunun en yüksek kısmı olan 2644 metrelik Tendürek geçidinde mola vererek, Tendürek dağını seyrettik ve kartopu oynadık. Geçidin hemen sonrasında Van il sınırı bulunuyordu. Gezi boyunca ulaştığımız en yüksek tepeden Van’a doğru ilerledik. Yolda bizi Muradiye çayı karşıladı. Az ileride Çay bir kayalıktan akıyordu. Burası Muradiye Çayıydı. İpli köprüden geçerek şelaleyi tam karşıdan gören kafede mola verdikten sonra tekrar Van yoluna girdik. Birden sağ tarafımızda Van gölü ve gölün bittiği yerde Süphan dağı göründü. Dağ hizasından göle vuran güneş ışınları sayesinde manzara bir tabloyu andırıyordu. Yol boyunca gölü takip ederek Van’a ulaştık. Şehrin içinden geçerek, Van kalesine geldik. Kaleleri aslında hiç sevmem ve gezi boyunca hiçbir kaleye çıkmadım. İlk defa Van kalesine çıkacaktım. Kalelerde görülebilecek genelde şehir manzarasının dışında bir şey olmuyor. Ama Van kalesinden Van gölünde batan güneş ve kale mazarlarındaki çivi yazıları için oraya çıkmaya değerdi.
Bu akşam Türkiye kupası yapılacağı için şehirde 20 dakikalık bir alışveriş molasından sonra hotelimize geldik. Maç sayesinde ilk defa gezimiz erken bitt.

Advertisement



Tot: 0.062s; Tpl: 0.01s; cc: 9; qc: 45; dbt: 0.0391s; 1; m:domysql w:travelblog (10.17.0.13); sld: 1; ; mem: 1.1mb